Felsefe

"Filozof Salyangoz" kitabı, Luis Sepulveda tarafından yazılmış ve "Yavaşlığın Önemini Anlayan Salyangozun Hikayesi" adıyla da bilinir. Kitap, doğayla uyum içinde yaşamayı ve sabrın önemini anlatan bir masal niteliğindedir. Bu eser, hızlı geçen dünyada durup düşünmenin, anı yaşamanın ve doğanın güzelliklerini fark etmenin kıymetini vurgular.

Russell Paradoksu önemlidir çünkü: 1. Küme teorisinin temellerini sorgulamıştır: Paradoks, her özellik için bu özelliğe sahip nesnelerin bir kümesinin var olması gerektiği varsayımına meydan okuyarak, küme teorisinin temel prensiplerine çelişki getirmiştir. 2. Matematiksel mantığın tutarlılığını göstermiştir: Russell'ın çalışması, matematiksel sistemlerin içsel tutarlılığını sorgulamış ve bu tür sistemlerin çelişkilerden arındırılması gerektiğini ortaya koymuştur. 3. Yeni matematiksel yaklaşımların gelişmesine yol açmıştır: Paradoks, Zermelo-Fraenkel küme teorisi gibi, küme oluşumunu kısıtlayan ve çelişkileri önleyen aksiyomatik sistemlerin geliştirilmesine ilham vermiştir. 4. Felsefi tartışmalara katkı sağlamıştır: Paradoks, mantık, felsefe ve bilgisayar bilimi gibi alanlarda, kümelerin doğası, biçimsel sistemlerin sınırları ve matematiksel akıl yürütmenin tutarlılığı üzerine geniş çaplı tartışmaları tetiklemiştir.

Yapı kelimesi, ilintili parçaların bir arada bulunması anlamına gelir. Farklı alanlarda farklı anlamlara da gelebilir: - Mimarlık terimi olarak yapı, barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü bina anlamına gelir. - Soyut bir terim olarak veri yapıları ve müzikal formlar gibi kavramları ifade eder. - Felsefe terimi olarak yapı, unsurlarıyla somut bağımlılığı olan bütün anlamına gelir.

Varlık özün önceliğini savunan felsefe akımı Fenomenoloji'dir. Bu akımın önde gelen isimlerinden biri olan Edmund Husserl, özü anlamanın yolunun fenomeni bilmekten geçtiğini ve fenomenlerden hareketle öze ulaşılabileceğini savunmuştur.

Birey ve toplumsallık metninin ana fikri, bireyin toplumla olan ilişkisinin ve toplumun bireyler sayesinde var olmasının vurgulanmasıdır. Bu metinde, bireyin hem bireysel anlam arayışına hem de toplumsal değerlere olan ihtiyacı ele alınır.

Teleolojik yaklaşım, yapılan bir davranışın etik olup olmadığına sonuçlarına bakarak karar veren bir etik teorisidir. Bu yaklaşıma göre: - Doğru ya da yanlış, davranışın ve kararların ortaya çıkardığı sonuçlarla belirlenir. - En yüksek faydayı sağlayan davranışlar doğru, zararlı etkiler ortaya koyan hareketler ise yanlıştır ve bu hareketlerden uzak durulmalıdır. Teleolojik yaklaşım, iki ana grupta incelenir: 1. Bireyci yaklaşım: Bireyin uzun vadede kendi çıkarına olan davranışları doğru kabul eder. 2. Faydacı yaklaşım: En fazla sayıda insan için en büyük faydayı oluşturan eylemleri savunur.

Teolojide diyalektik yöntem, Karl Bath tarafından geliştirilen ve Hıristiyan dininin temel özelliğinin vahyedilmiş gizemleri arasında içsel bir karşıtlık olduğu varsayımına dayanan bir düşünce sistemidir. Bu yönteme göre, temel karşıtlık veya diyalektik, Tanrı ile insan arasındadır. Diyalektik teoloji, bu karşıtlıkların insan aklı tarafından uzlaştırılamayacağını iddia eder; onları ayıran uçurumu sadece Tanrı kapatabilir.

Baruch Spinoza'nın eserlerini okuma sırası, genellikle aşağıdaki şekilde önerilmektedir: 1. "Etika". 2. "Teolojik-Politik İnceleme". 3. "Anlama Yetisinin Düzeltilmesi Üzerine İnceleme". 4. "Aklın Islahı Üzerine Bir İnceleme". 5. "Hakikat Kendisinin Ölçüsüdür". Bu sıralama, Spinoza'nın düşüncesinin gelişimini ve eserlerinin birbirleriyle olan ilişkilerini daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir.

"Zamanın ruhu" ifadesi, farklı bağlamlarda farklı anlamlar taşıyabilir: 1. Felsefi ve Tarihsel Anlam: Hegel'e göre, zamanın ruhu, içinden geçilen toplumsal altüstlük döneminin ve geleceğe dair beklentilerin karmaşasından oluşan, eskiden yeniye uzanan geçişsel bir bilinç halini ifade eder. 2. Edebiyatta Anlatım: Burak Yıldız'ın "Zamanın Ruhu" adlı romanı, iyilerle kötülerin evrendeki dengelere nasıl etki ettiklerini ve kutsal varlıkların bile güce olan tutkularını anlatarak, okuyucuyu soluksuz bir yolculuğa çıkarır. 3. Genel Anlam: Günümüzde ise "zamanın ruhu" kavramı, toplumsal yaşama egemen olan genel ruh hali ve toplumsal zihniyet şeklinde kullanılır.

Güç ve nezaket kavramları farklı anlamlara sahiptir: 1. Güç: Bir toplumda veya durumda etkili olma, karar alma ve başkalarını yönlendirme yeteneğini ifade eder. 2. Nezaket: Başkalarına karşı incelikli, dikkatli, özenli ve saygılı davranma anlamına gelir.

“Ne kadar zengin olursan ol ancak belirli bir miktar para yersin” sözü Hz. Mevlana’ya aittir.

Akıl ve duyulara bilgi elde edilemeyen bilinmeyen olarak "gayb" kavramı öne çıkar. Bunun yanı sıra, akıl ve duyu organlarıyla doğrudan algılanamayan, Tanrı’nın varlığı, ruhun doğası gibi konular da metafizik kapsamına girer ve bu tür bilgiler öznel deneyimler veya inanç sistemleriyle açıklanabilir. Ayrıca, gelecekte ne olacağına dair kesin bilgiler de duyu organları veya akılla elde edilemez; bu tür öngörüler istatistiksel tahminlere ve bilimsel modellere dayanır, ancak kesinlik taşımaz.

Art düşünce ve art niyet aynı anlama gelir, çünkü art niyet, TDK'ya göre "art düşünce" anlamına gelmektedir. Art niyet, bir kişinin başka birinin zararına olmayı planladığı, kötü düşünceler taşıdığı, kişisel çıkarlar peşinde koştuğu ve başkalarının kötüye gitmesine yönelik davranışlar sergilediği durumu ifade eder.

Bilim, felsefe ve sanat alanları arasında derin felsefi bağlar ve karşılıklı etkiler bulunmaktadır. 1. Benzerlikler: Hem bilim hem de sanat, doğayı ve insanı konu edinir, yaratıcılığı teşvik eder ve dünyayı anlama çabasındadır. 2. Farklılıklar: Felsefe, akla ve akıl yürütme gücüne dayanırken, sanat sezgiye, duyguya ve hayal gücüne dayanır. 3. Etkileşim: Bilim, gözlem ve deneylerle doğayı açıklarken, felsefe bu çalışmaları bütünsellik içinde analiz ederek anlam kazandırır.

Abbas Mahmud Akkad'ın bazı eserleri: Divan ve şiir kitapları: Yaḳaẓatü’ṣ-ṣabâḥ (1916); Vehcü’ẓ-ẓahîre (1917); Eşbâḥu’l-aṣîl (1921); Eşcânü’l-leyl (1925); Hediyyetü’l-kervân (1933); Vaḥyü’l-erbaʿîn (1933); ʿÂbirü’s-sebîl (1937); Eʿâṣîrü Maġrib (1942); Baʿde’l-eʿâṣîr (1950). Edip ve şairlerle ilgili eserleri: ʿÖmer b. Ebî Rebîʿa şâʿirü’l-ġazel (1951); et-Taʿrîf bi-Shakespear (1958); İbnü’r-Rûmî ḥayâtühû min şiʿrih (1931); Cuḥâ eḍ-ḍâḥiki’l-muḍḥik (1956); Ebû Nüvâs (1953). Diğer eserleri: Maṭlaʿu’n-nûr (1955); el-Luġatü’ş-şâʿire (1960). Ayrıca, Akkad

Dekonstrüksiyon ve dekonstrüktivist mimari arasındaki farklar şunlardır: 1. Dekonstrüksiyon: Felsefi bir yaklaşım olup, Jacques Derrida tarafından ortaya konmuştur. 2. Dekonstrüktivist Mimari: Dekonstrüksiyon teorisinden esinlenerek gelişen bir mimari akımdır.

Mantık ve sezgi birleştiğinde, daha kapsamlı ve etkili problem çözme yetenekleri ortaya çıkar. Mantık, olgusal verileri ve kuralları kullanarak analiz yapmayı sağlar ve karmaşık problemleri parçalara ayırarak çözüm yolları geliştirilmesine yardımcı olur. Sezgi, bilinçaltındaki deneyimlerden yararlanarak hızlı karar vermeye olanak tanır ve özellikle belirsizlik durumlarında avantaj sağlar. Bu iki düşüncenin birleşimi, hem rasyonel hem de içgüdüsel yaklaşımları bir araya getirerek daha dengeli ve doğru sonuçlara ulaşmayı mümkün kılar.

Rendekar iki farklı anlamda kullanılabilir: 1. Osmanlı Dönemi Uygulaması: Rendekar, Osmanlı Devleti'nde Tanzimat döneminden sonra yaygınlaşan bir uygulamadır. 2. Edebiyat Terimi: İhsan Oktay Anar'ın "Puslu Kıtalar Atlası" adlı eserinde, Uzun İhsan Efendi'nin René Descartes'in felsefi meselelerini sürdürdüğü karakterdir.

Tanrı'nın varlığına dair sunulan bazı kanıtlar şunlardır: 1. Ontolojik Kanıt: St. Anselmus ve Descartes tarafından öne sürülmüştür. 2. Kozmolojik Kanıt: Evrenin bir ilk nedene, yani Tanrı'ya dayandığını savunur. 3. Dinsel Tecrübe Kanıtı: İslam tasavvufundaki vecd ve cezbe gibi özel dini yaşantı hallerinde Tanrı'nın varlığının bilgisine doğrudan ulaşıldığını öne sürer. 4. Düzen ve Amaç Kanıtı: Evrende bir düzen ve amaç olduğunu, bu düzeni ve amacı ancak bilinçli ve her şeye gücü yeten bir Tanrı'nın verebileceğini savunur. 5. Ahlak Kanıtı: Tanrı olmasa iyi ve kötünün bir anlamı olmayacağını, iyinin ödüllendirilip kötünün cezalandırılmayacağını, bu nedenle Tanrı'nın var olması gerektiğini öne sürer.

Boş levha (tabula rasa), John Locke'a göre insan zihninin doğuştan hiçbir bilgiyle donatılmamış olması anlamına gelir.