Varoluş

Turgut Uyar, "Göğe Bakma Durağı" şiirinde insanların sahip olduğu güzelliklerin herkese eşit olarak pay edildiğini ve bu güzellikleri görebilmek için çaba sarf etmeden, sadece başını kaldırıp bakmanın yeterli olduğunu anlatmak ister. Şair, bu düşüncesini şu dizelerle ifade eder: > "İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar Şu aranıp duran korkak ellerimi tut Bu evleri atla bu evleri de bunları da Göğe bakalım". Ayrıca, şiirde şehir hayatından ve karmaşasından uzaklaşıp yalnız bir kişiyle huzurlu bir yerde olmanın gerekliliği de vurgulanır. "Göğe Bakma Durağı", Turgut Uyar'ın şiir serüveni içinde modern yapı ve ses açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

Şairlerin başkaldırmasının bazı nedenleri: Toplumsal normlara tepki: Şairler, toplumsal norm ve inançlara karşı gelerek "insan olma" tecrübesini yaşarlar. Siyasi ve ideolojik farklılıklar: Devletle ideolojik anlaşmazlıklar, şairlerin şiirlerine yansır. Bireysel özgürlük arayışı: Şairler, kendi varlıklarını sürdürmek ve özgürleşmek için düşünsel ve eylemsel bir başkaldırı içinde olabilirler. Geleneğe tepki: Geleneğin sınırlayıcı etkisinden kurtulmak ve özgün eserler ortaya koymak isteği. Yaratma dürtüsü: Freud'a göre, şairler içindeki istekleri bastırmak zorunda hissederler ve bu isteklerden vazgeçmek kolay değildir. Ayrıca, sürrealizm gibi akımlar da özgürlüğü ve başkaldırıyı vurgular.

"Sonsuzluk ve ötesine" ifadesi, farklı bağlamlarda çeşitli anlamlar taşıyabilir. İşte bazı örnekler: "Sonsuzluk ve Ötesi" Dinleme Metni: 5. sınıf Türkçe dersinde kullanılan bir metindir. "Oyuncak Hikayesi 3: Sonsuzluk ve Ötesine": Andy'nin üniversiteye gitmesi ve oyuncaklarının yaşadığı maceraları konu alan bir animasyon filmidir. Genel Anlamda Sonsuzluk: Metafizik, fizik ve matematik alanlarında tartışılan, sonu olmayan şey anlamına gelen bir kavramdır. "Interstellar: Sonsuzluk ve Ötesine": Christopher Nolan'ın, kara delikler ve başka galaksilerde yaşam arayışı gibi konuları işleyen bir filmidir.

Jostein Gaarder, eserlerinde genellikle felsefi konuları sorgulayıcı ve düşündürücü bir şekilde ele alır. "Sofie'nin Dünyası" kitabında, okullarda felsefe eğitiminin yetersiz olduğunu düşünerek bu eseri yazmıştır. "İskambil Kağıtlarının Esrarı" ve diğer eserlerinde de okuyucuyu beyin yakıcı sorularla meşgul eder. Gaarder, eserlerinde belirli bir yaş grubuna hitap etmekten ziyade, felsefeyi her yaştan insanın anlayabileceği bir dille aktarmaya çalışır.

Hermann Hesse, ağaçları ve doğayı konu alan bir eser yazma nedenini, kendi varoluşuna dair bilgiyi, yaşama sevincinin kaynağını ve insana dair anlamı ağaçlar üzerinden anlamaya çalışmasına bağlamaktadır. Hesse, ağaçları bir gösterge olarak kullanarak, onların düz anlamın ötesinde, yan anlamlar taşıdığını ve bu aktarımın çeşitli mesajlar içerdiğini ifade etmektedir. Ayrıca, Hesse'nin "Ağaçlar" adlı eseri, iki büyük dünya savaşını görmüş bir yazar olarak, savaşın neden olduğu yıkıma ve katliama karşı bir tavır olarak da değerlendirilebilir.

"Kozmik kalp" ifadesi, büyük patlama ile genişleyen evrenin, kütleçekim etkisiyle yavaşlayıp tekrar tek noktada toplanması ve ardından yeniden patlaması anlamına gelir. Ayrıca, "kozmik kalp" Sofi'nin Dünyası kitabında, başlangıcı ve sonu olan çizgisel zaman inanışındaki Batı'ya karşıt olarak, döngüsel zaman anlayışını ifade eden bir metafor olarak da kullanılır. "Kozmik kalbim" ifadesinin doğrudan bir anlamı bulunamamıştır. Kozmik kelimesinin genel anlamı ise evren ve evrendeki düzenle ilgili olan şeyleri ifade eder.

eXistenZ (Varoluş), David Cronenberg'in 1999 yapımı bilimkurgu korku filmidir. Filmin temel konuları: Gerçeklik ve varoluş: Oyun, oyuncuların hatıralarına, duygularına ve korkularına erişebilen bir sisteme sahiptir. Teknoloji ve insan: Film, teknolojinin insan üzerindeki etkisini ve bağımlılık yaratan yönlerini sorgular. Şiddet ve genetik kodlama: Şiddet, insanın doğasında var olan bir özellik olarak ele alınır. Cronenberg, filmle 49. Berlin Uluslararası Film Festivali'nde Olağanüstü Sanatsal Katkı dalında Gümüş Ayı ödülüne layık görülmüştür.

Sokrates'in "Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez" sözü, varoluşumuzu salt yaratıkların üzerine çıkarmak için düşünce yetimizi kullanmanın önemini vurgular. Bu söz, şu anlamlara da gelebilir: Bilgi ve ahlak ilişkisi. İç huzura ulaşma. Kendini tanıma. Sokrates, bu sözüyle her bireyin toplum ve kendisi hakkında hakikati aramakla yükümlü olduğunu ifade eder.

Karl Jaspers'in savunduğu bazı temel fikirler şunlardır: Varoluş felsefesi: Jaspers, varoluş problemini akıl aracılığıyla çözümlemeyi amaçlayan bir varoluş felsefesi geliştirmiştir. Aşkınlık: Jaspers, varoluşun Transendans (aşkın varlık) ile ilişkisinde özgür olabileceğini savunur. İletişim: Jaspers, varoluşsal iletişimin önemini vurgular. İnanç ahlakı: Jaspers, insanın varoluşunu gerçekleştirebilmesi için bilimi aşarak "mutlağa" veya "Tanrı"ya gitmesi gerektiğini söyler. Dünya felsefesi: İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşadığı olaylardan ilham alarak, özgür ve yaşanılabilir bir düzen kurmayı hedefleyen bir dünya felsefesi tasarlamıştır.

"Bilmem Şu Dünyaya Niye Geldim" şarkısının hikayesi, insanın bu dünyadaki varoluşunu, aşkı ve ihanetleri sorgulaması üzerine kuruludur. Şarkının sözlerinde, yaşamın anlamı ve varoluş sebebi üzerine bir sorgulama, aşk için yapılan fedakarlıklar ve bunun sonucunda hissedilen hayal kırıklığı, aşkın getirdiği tutku ve boşluk, aşkın vücutta yarattığı fiziksel ve ruhsal etkiler işlenmiştir. "Bilmem Şu Dünyaya Niye Geldim", bir zamanların popüler grubu Siya Siyabend'in bir parçasıdır.

Varoluş ve hiçlik aynı şey değildir, ancak aralarında karmaşık bir ilişki vardır. Varoluş, varlığın var olmaktan başka bir seçeneği olmadığını ifade eder; bir kez var olan sonsuza dek var olacaktır. Jean-Paul Sartre'a göre, varlık, hiçliği yüzeyinde taşır ve ondan kopamaz. Ayrıca, hiçlik özgürlüğü temsil eder; hiçbir şeyin olmadığı bir yerde her şey mümkündür.

Engin Geçtan'ın "Hayat" kitabı, yazarın kırk yıllık klinik deneyiminin ardından psikiyatriye, Türkiye insanına ve günümüzün kaotik süreçlerine bakışını dile getirir. Kitapta ele alınan bazı konular: Büyük kent insanının yaşamındaki ayrıntılar ve bu ayrıntıların arkasındaki boşluklar. Yabancılaşma, kuantum kuramı, kaos ve "gölgeler" gibi kavramlar. Bilim, bilgi ve insanın dönüşümü. Toplumda benliğin ezilmesi ve ortak değerlerden uzaklaşma. Beğenilme kaygısı ve depresyon. Narsist kişilikler ve ilişkilerin çoğu zaman temelsiz olması. Geçtan, terapi deneyimlerinden örneklere de yer verdiği kitabında, sade bir dille bu konuları işler.

“Eylülün Sesiyle” adlı şiirinde Edip Cansever, “Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar” dizesiyle yaşamayı bu kadar sıkıcı kılan şeyin dönemin 12 Eylül darbesine denk gelmesi ve darbenin yıldönümünün yaklaşması olduğunu ifade eder. Şiirde ayrıca, insanın dünyadaki varoluş serüveni ve toplumun bir bireyi olmanın getirdiği yaşama halleri de anlatılır.

Heidegger'e göre "varlık" ve "varoluş" arasındaki fark şudur: - "Varlık" (Sein), tüm nesnelerin, hatta düşüncenin bile zeminidir ve nesne olarak incelenemez. - "Varoluş" (Dasein), insanın kendine özgü varoluş tarzını ifade eder ve varlığın zaman, ölüm ve kaygı gibi varoluşsal boyutlarıyla ilgilidir.

Varoluş kaygısı, bireylerin varoluşlarıyla ilgili temel sorulara ve anlam arayışına yönelik hissettikleri endişe ve tedirginliklerden kaynaklanır. Bu kaygının başlıca nedenleri şunlardır: 1. Ölüm Bilinci: İnsanların ölümlü olduklarının farkına varmaları, ölümün kaçınılmazlığı ve yaşamlarının sonlu olması üzerine derin düşüncelere dalmalarına yol açar. 2. Özgürlük ve Sorumluluk: Kendi yaşamlarının sorumluluğunu taşımanın getirdiği özgürlük ve bu özgürlüğün beraberinde getirdiği sonuçlar kaygısı. 3. İzolasyon ve Yalnızlık: İnsanların nihayetinde yalnız olduklarını ve kimsenin onları tam olarak anlamadığını hissetmeleri. 4. Anlam Arayışı: Yaşamın anlamını ve amacını sorgulamak, belirsizlik ve tatminsizlik hissi yaratır. 5. Kimlik ve Kendilik: Kim olduklarını ve nasıl bir insan olmak istediklerini sorgulama süreci. Bu tür kaygılar, ayrıca büyük yaşam değişiklikleri, kriz anları ve doğal afetler gibi olaylar tarafından da tetiklenebilir.

Beden ve ruhun ortak özellikleri şunlardır: 1. Varlık: Hem beden hem de ruh, insanın temel varoluşunu temsil eder. 2. Etkileşim: Beden ve ruh, insanın bütünselliğini oluşturmak için birbirleriyle etkileşim halindedir. 3. Bilinç: Ruh, insanın bilinçli düşüncelerini, duygularını ve ahlaki değerlerini belirler. 4. Sağlık: Beden ve ruh sağlığı, birbirini etkileyen ve tamamlayan unsurlardır. 5. Ölümsüzlük: Felsefi ve dini geleneklerde ruh, ölümsüz olarak kabul edilirken, bedenin ölümle birlikte yok olduğu düşünülür.

"Ben O'yum" kitabı, Sri Nisargadatta Maharaj'ın öğretilerini içeren bir eserdir ve şu konuları anlatır: 1. Varoluşun Gerçeği: Kitap, varoluşun gerçeğiyle ilgili tüm düşünce ve inançları sarsarak, okuyucuyu gerçek, sınırsız ve ebedi varlığını, özünü idrak etmeye çağırır. 2. Özgürlük Yolu: Maharaj, bağımlı olduğumuz her şeyi elimizden alıp, karşılığında ilahi gerçeği ve hayatın sırrını vererek, asıl özgürlüğe giden en kısa yolu gösterir. 3. Sevgi ve Sadelik: Öğretisi, bir güzellik, sevgi ve sadelik örneği olarak tanımlanır. Kitap, insanlık tarihinin en büyük bilgelerinden birinin öğretilerini sunarak, aydınlanma ve iç huzura ulaşma yolunda rehberlik eder.

Biz kimiz, ne yapıyoruz ve neden buradayız? soruları, insanlığın varoluşuyla ilgili temel sorulardır ve farklı bakış açılarıyla yanıtlanabilir. Kimlik ve Amaç: Bireysel Bakış: İnsanlar, çeşitli inançlar ve kültürel normlar doğrultusunda farklı kimlik ve amaç algılarına sahip olabilir. Kurumsal Bakış: Şirketler de kendi amaçlarını belirleyebilir; örneğin, IKEA "birçok kişinin günlük yaşamını iyileştirme" amacını taşır. Neden Buradayız: Uplifers'ın Perspektifi: Bu dünya, onu bitirmek için değil, can katmak için buradadır. Genel Bakış: Bu sorular, varoluşun anlamı, evrenin tasarımı ve insanın buradaki rolü gibi derin felsefi ve bilimsel konuları da içerebilir.

Tolstoy'un "Hayat Üzerine Düşünceler" adlı eseri, yazarın hayata ve varoluşa dair felsefi düşüncelerini içerir. Bu kitapta Tolstoy, hayatın anlamı, din ve inanç, ahlak ve erdem, ölüm ve ölüm korkusu, toplumsal eleştiri gibi konuları ele alır. Ayrıca, Tolstoy hayatı bir değirmen metaforuyla değerlendirir ve insanın hayatını yönlendirmesinin, onu geliştirmesinin önemini vurgular.

"Akıp Giden Günlerimiz", Özcan Yılmaz'ın ilk öykü kitabı olup, sekiz öyküden oluşmaktadır. Kitapta, insan olmanın getirdiği bireysel ve toplumsal çatışmalar ile bu çatışmalar sırasında herkesin sorabileceği basit ancak önemli sorular ele alınır. Ayrıca, "Akıp Giden Zaman" adlı bir roman da bulunmaktadır.