BorçlarKanunu

Borçlu kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir ifadesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 100. maddesinde yer alan bir düzenlemeyi ifade eder. Bu maddeye göre: Borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemişse, yaptığı kısmi ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Aksine anlaşma yapılamaz. Alacaklı, alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya başka bir güvence almışsa, borçlu yaptığı kısmi ödemeyi, güvence altına alınan veya güvencesi daha iyi olan kısma mahsup etme hakkına sahip değildir. Bu madde, borçlunun lehine gibi görünse de, aslında maddenin ruhu göz önüne alındığında alacaklıyı korumak amacıyla düzenlenmiştir.

Aynı anda ifa, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, tarafların yükümlülüklerini aynı anda yerine getirmesi gerektiğini ifade eder. Örneğin, bir satış sözleşmesinde, satıcının malı teslim etmemesi durumunda, alıcı da satış bedelini ödemekten kaçınabilir. Teslim edilmeyen araç bağlamında aynı anda ifa, genellikle ayıplı araç davalarında söz konusu olur.

Kredili araç satışında "aynı anda ifa" ifadesi, Türk Borçlar Kanunu'nun 207/2. maddesinde belirtilen ve aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir adet bulunmadıkça, satıcı ve alıcının borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlü olmalarını ifade eder. Bu durumda, aracın mülkiyeti devredilirken, kredi borcunun da aynı anda ödenmesi veya kapatılması gerekir. Kredili araç satışında "aynı anda ifa" için iki temel ödeme yöntemi mümkündür: 1. Peşin ödeme: Alıcı, aracı satın aldığında kredi bakiyesini peşin olarak ödeyebilir. 2. Yeni kredi: Alıcı, yeni bir taşıt kredisi alarak eski kredi borcunu kapatabilir.

İşverenin ölümü halinde kıdem tazminatı ödenir. İşverenin ölümü, işçi için bir haklı fesih nedeni değildir. İşçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için, en az bir yıl çalışmış olması gerekmektedir. Kıdem tazminatı, işçinin kanuni mirasçılarına ödenir.

"Atıd 319" ifadesi hakkında bilgi bulunamadı. Ancak, "319" sayısı farklı bağlamlarda kullanılabilir: Kadıköy-Kayışdağı otobüsü: İstanbul'da, günün her saati kalabalık olan bir otobüs hattıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) Madde 319: Bu madde, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağını düzenler. Prof. Dr. Erbakan'ın açıklaması: "Hatırla! 319 Prof. Dr. Erbakan, İtalya ile yaptığı 1 Milyar Dolarlık anlaşmayı anlatıyor" başlıklı bir YouTube videosu bulunmaktadır.

Avukat aleyhine açılan davada zamanaşımı süresi, davanın türüne göre değişiklik göstermektedir: Tazminat davalarında: Avukatlık Kanunu'nun 40. maddesine göre, "iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer". Alacak davalarında: Vekalet sözleşmesine ilişkin zamanaşımını düzenleyen Türk Borçlar Kanunu'nun 147/5. maddesine göre, zamanaşımı süresi beş yıldır. Ayrıca, haksız fiilden doğan tazminat davalarında zaman aşımı süresi iki yıl, sözleşmeden doğan tazminat davalarında ise 10 yıldır.

Sebepsiz zenginleşme ve muris muvazaası farklı kavramlardır. Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin malvarlığında haklı bir nedene dayanmaksızın, başkasının zararına meydana gelen zenginleşmedir. Muris muvazaası ise, miras bırakanın mirasçılarını aldatarak onlardan mal kaçırma amacı taşıyan bir durumu ifade eder. Dolayısıyla, sebepsiz zenginleşme ve muris muvazaası farklı hukuki olguları temsil eder.

30 günlük ödeme süresi dolmadan tahliye davası açılırsa, tahliye talebi reddedilir. Türk Borçlar Kanunu'na göre, kiracıya verilecek süre konut ve çatılı işyeri kiralarında en az otuz gün, diğer kira ilişkilerinde ise en az on gündür.

Borçlar Kanunu, İsviçre'den alınmıştır. Türkiye'de 22 Nisan 1926'da kabul edilen ve 4 Ekim 1926'da yürürlüğe giren 818 sayılı Borçlar Kanunu, 11 Ocak 2011'de yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu'nun kabul edilmesiyle yürürlükten kalkmıştır.

TBK 49, Türk Borçlar Kanunu'nun 49. maddesini ifade eder. TBK 49. maddenin tam metni şu şekildedir: > "Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür". Bu maddeye göre, bir kişinin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla başka birine zarar vermesi durumunda, zarar veren kişi bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.

Evet, kapora cayma parası olarak verilebilir. Cayma parası, sözleşmenin taraflarına sözleşmeden serbestçe vazgeçme yetkisi veren bir tür paradır. Ancak, kaporanın cayma parası olarak kabul edilebilmesi için sözleşmede bu durumun açıkça belirtilmesi gerekir.

İbra sözleşmesinde yer alan bir şartın Yargıtay tarafından nasıl değerlendirileceğine dair bilgi bulunamadı. Ancak, ibra sözleşmelerinin geçerli sayılabilmesi için Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesinde belirtilen koşulların sağlanması gerektiği bilinmektedir: Yazılı olması. İş akdinin sona ermesinden itibaren en az 1 ay sonra düzenlenmesi. Alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi. Ödemenin eksiksiz ve banka aracılığıyla yapılması. Bu şartlardan birinin eksik olması durumunda ibraname kesin olarak hükümsüz kabul edilir.

Evet, satıştan vazgeçen satıcı tazminat ödeyebilir. Satıcı, anlaşma sağlandıktan sonra satıştan vazgeçerse, komisyoncu ile arasındaki sözleşmeye göre belirlenecek komisyon bedelinden ve sözleşmede varsa cezai şarttan sorumludur. Ayrıca, tapu satışı öncesinde sözleşme görüşmeleri sırasında kusurlu davranışta bulunması durumunda, zarar gören taraf zarara uğradığını ispat etmek şartı ile diğer taraftan uğradığı zararı tazminat davası açarak talep edebilir. Ancak, satıcının tazminat ödemesi için geçerli ve yazılı bir sözleşmenin olması gereklidir.

Islak imzasız sözleşme, belirli koşullara bağlı olarak geçerli olabilir: Süresi bir yıl veya daha kısa olan belirli süreli iş sözleşmeleri, yazılı olmadan da geçerli kabul edilir. İmzasız sözleşmelerde, tarafların irade beyanlarının kanıtlanabilir olması gerekir. Ancak, yazılı ve imzalı olması gereken sözleşmelerin imzasız olması durumunda, kanun önünde geçerli kabul edilmezler.

Kiracının fazla ödediği kira bedeli, Yargıtay uygulamasına göre sebepsiz zenginleşme kapsamında değildir. Ancak, doktrinde iade taleplerinin sebepsiz zenginleşmeye ilkesine dayanılarak mı yoksa kira sözleşmesinden kaynaklanan alacağa dayanılarak mı talep edileceği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Kiracının fazla ödediği kira bedelini geri alabilmesi için bir avukata danışması önerilir.

Evet, alacağın temliki (devri) sözleşmesinde şekil şartı vardır. Türk Borçlar Kanunu'nun 184. maddesine göre, alacağın temliki sözleşmesinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Ancak buradaki yazılı şekil şartı, adi yazılı şekildir. Alacağın temliki vaadi ise herhangi bir şekil şartına bağlı değildir.

Müteselsil kefillikte rücu hakkı vardır. Müteselsil kefil, borcu ödedikten sonra, borçluya karşı rücu hakkını kullanabilir ve ödediği miktarı borçludan talep edebilir. Ancak, her kefil, kefalet limitinin kefil sayısına bölünmesi sonucu ortaya çıkan miktar kadar diğer kefile karşı sorumludur. Rücu hakkının kullanımı ve diğer hukuki süreçler hakkında bir avukata danışılması önerilir.

Harici satış sözleşmesi, resmi şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Ancak, bu tür sözleşmeler nedeniyle açılan davalarda farklı zamanaşımı süreleri uygulanabilir: Sebepsiz zenginleşme davaları için Türk Borçlar Kanunu'nun 82. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Tapu iptali ve tescil davaları ise 30.09.1988 tarihli ve 2/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda belirtilen istisnai durumlarda mümkün olabilir.

Evet, kefil sonradan takip dosyasına dahil edilebilir. Türk Borçlar Kanunu'nun 586. maddesine göre, kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse, alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden doğrudan doğruya kefile başvurabilir.

Türk Borçlar Kanunu (TBK) Madde 64, "Hukuka Aykırılığı Kaldıran Haller" başlığı altında yer alır ve şu şekildedir: > "Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz. Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler. Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda kalan kişi, durum ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise ve hakkının kayba uğramasını ya da kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşmasını önleyecek başka bir yol da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz."