Fıkıh

"Kadınlara mahsus GB" ifadesi, kadınlara özgü haller anlamına gelebilir. Bu terim, İslam ilmihali ve fıkıh kitaplarında üç durumu ifade etmek için kullanılır: hayız, nifas ve istihaze. - Hayız: Ergenlik çağına giren sağlıklı kadının rahminden düzenli aralıklarla gelen kan. - Nifas: Doğumdan sonra gelen loğusalık kanı. - İstihaze: Hayız ve nifas dışında kalan, genellikle bir hastalıktan kaynaklanan özür kanı.

Müderris unvanına sahip uzmanlar, genellikle İslam bilimleri alanında eğitim veren ve medreselerde ders anlatan kişilerdir. Bu uzmanlar arasında şunlar yer alabilir: Fıkıh alimleri: İslam hukuku üzerine uzmanlaşmış kişiler. Tefsir uzmanları: Kur'an-ı Kerim'i doğru bir şekilde okuma ve anlama konusunda eğitim verenler. Hadis yorumlayıcıları: Hadislerin yorumlanmasında görev alan kişiler. Kelamcılar: İslam akaidi ve inanç prensipleri üzerine ders verenler. Ayrıca, müderrisler araştırma yapma ve bilimsel yayın gibi akademik faaliyetlerde de bulunurlar.

32 farz sayısının 33 olmamasının nedeni, teyemmümün farzlarının iki veya üç olarak sayılabilmesidir. Bazı din alimlerine göre teyemmümün farzı üçtür, bu durumda 32 farz sayısı 33'e çıkar.

Fiktoriya terimi, iki farklı bağlamda kullanılabilir: 1. Edebiyatta Fıkra: Günlük hayattaki herhangi bir konu hakkında gazete veya dergilerde yazılan yazılara verilen isimdir. 2. İslam Hukukunda Fıkıh: İslam dini hukukunun ana konularını inceleyen bir disiplindir.

Fıkhın Konusu: Fıkıh, İslam hukukunun temelini oluşturan ve Müslümanların hayatlarının her alanını düzenleyen kurallar bütünüdür. Fıkhın Amacı: Fıkhın temel amacı, Müslümanların Allah’ın rızasını kazanacak şekilde yaşamalarını sağlamaktır. Bu amaca ulaşmak için fıkıh şu hedeflere yönelir: Kişilerin hak ve sorumluluklarını belirlemek. Toplumda adalet, barış, huzur ve güveni tesis etmek. Hukuk ile ahlak bütünlüğünü sağlamak ve ahlaklı bireyler yetiştirmek.

İmamı Azam Ebu Hanife, Arapçılığa karşı akılcılığın öncüsü olarak kabul edilir.

Sebeb-i nüzûlün (iniş sebebinin) bağlayıcılığı tefsir ve fıkıh açısından önemlidir. Bağlayıcılık konusunda ise genel kabul gören görüş, nüzûl sebebi bilinen âyetlerin umûmî bir mana ifade ettiği ve bu hükümlerin hem nüzûl sebebine hem de benzer durumlara uygulanabileceğidir.

Sedd kelimesi, farklı bağlamlarda çeşitli anlamlara gelebilir: 1. Osmanlıca sözlükte sedd, "tıkamak, kapamak, mâni olmak" anlamına gelir ve ayrıca "baraj, perde, rıhtım, set, tümsek" gibi anlamlarda da kullanılır. 2. Fıkıh terimi olarak sedd-i zerâyi', harama vesile olan şeylerin yasak olmasını ifade eder. 3. İngilizce-Türkçe sözlükte ise sedd kelimesi, "clog" ve "barrier" gibi anlamlara gelir.

Tezkiyede şahidin adalet vasfını taşıyıp taşımadığına dair çeşitli sorular sorulur. Bu sorular genellikle şu konuları kapsar: 1. Şahidin genel karakteri ve güvenilirliği: Şahidin komşuları ve iş çevresi gibi onu en iyi tanıyabilecek kişilerden bilgi alınır. 2. Daha önceki şahitlikleri: Şahidin daha önce verdiği şahitlikler ve bu şahitliklerin doğruluğu araştırılır. 3. Davayla ilgili özel bilgiler: Davaya konu olan olay veya vakıa hakkında şahidin bilgisi ve bu bilgiyi nasıl edindiği sorgulanır. Tezkiye işlemi, fıkıh hukukunda mahkemede şahitlik yapacakların durumlarının bilinmesi için yapılan soruşturma olarak tanımlanır.

Kıyas, İslam hukukunda hükümlerin dördüncü kaynağı olarak kabul edilir. Kıyasla yapılan işler şunlardır: 1. Hüküm Çıkarma: Kur'an-ı Kerim ve hadislerde açıkça belirtilmeyen bir meselenin hükmünü, benzer bir meselenin hükmünden çıkarmak. 2. Fıkıh İlmi: Fıkıh ve mantık ilimlerinde, meselelerin hükümlerini belirlemek için bir yol olarak kullanmak. 3. Müctehidlerin Çalışması: Ayet ve hadisleri yorumlayarak yeni hükümler elde etmek, bu da ictihad olarak adlandırılır.

En büyük müctehit olarak kabul edilen kişi, İmam-ı Azam Ebu Hanife'dir.

Iskat ve devir terimleri, İslam hukukunda ibadet borçlarıyla ilgili iki farklı kavramı ifade eder: 1. Iskat: Bir Müslümanın ölünce, namaz, oruç ve diğer bazı borçlarından kurtulması için yapılan işlemdir. 2. Devir: Iskat işlemi sırasında, fidye miktarının yetersiz kalması durumunda, bunu tamamlamak için yapılan bir işlemdir.

Mülteka Tercümesi'nin 4. cildi, Hanefi fıkhının meşhur metinlerine dayanarak 17.000'den fazla fıkhi meseleyi kapsamaktadır.

Molla Hüsrev, asıl adıyla Hüsrev Mehmed Efendi Sivasî, 15. yüzyılda yaşamış önemli bir Osmanlı alimidir. Başlıca görevleri ve katkıları: - Fatih Sultan Mehmed döneminde İstanbul kadılığı yaptı ve bu görevde öldü. - Bursa'da kendi adını taşıyan bir medrese inşa ettirdi. - Medrese müfredatını Ali Kuşçu ile birlikte düzenledi. - Fıkıh, usul, kelam, dil ve mantık alanlarında eserler verdi; bu eserler Osmanlı eğitim müfredatının temel eserlerinden oldu. Ölümü ve defnedilmesi: 1480 yılında İstanbul'da vefat eden Molla Hüsrev, Bursa'da Zeyniler'deki medresesinin avlusuna defnedildi.

Afaki ve afaki kelimeleri farklı anlamlara sahiptir: 1. Afaki: Arapça kökenli bir kelime olup, "ufuklar", "dört taraf", "çevre ve etraf" gibi anlamlara gelir. 2. Afaki: Fıkıh terimi olarak, "Mekke dışında başka yerlerde oturanlara" denir.

Tükürük, temiz bir madde olarak kabul edilir ve doğrudan necis değildir.

Müdrik kelimesi, cemaatle kılınan namazın tamamını imamla birlikte kılan kimse anlamında kullanılan bir fıkıh terimidir.

Gına ve müzik kavramları fıkıh literatüründe farklı anlamlara sahiptir. Gına, eğlence meclislerinde muhatapları sevindirmek ve eğlendirmek amacıyla hançereden çıkıp boğazda çalkalanan sesi ifade eder. Müzik ise çalgı aletlerinden meydana gelen ritimdir. Bu nedenle, gına ve müzik aynı şey değildir.

İrtidat, bir Müslümanın İslam dininden çıkması anlamına gelen fıkıh terimidir. İrtidat eden kişiye ise "mürted" denir.

Lian kelimesi iki farklı anlamda kullanılabilir: 1. Fıkıh terimi olarak: Lian, karısının zina ettiğini veya çocuğunun kendisine ait olmadığını iddia eden ve bu iddiasını ispat edemeyen koca ile karısının, mahkeme huzurunda özel bir şekilde yemin ve lanetleşmeleri üzerine hakim tarafından evliliklerine son verilmesini ifade eder. 2. İsim anlamı olarak: Lian, Arnavutça kökenli bir isim olup "sarmaşık" anlamına gelir.