Fıkıh

Buhârî'nin makalesi, genellikle hadis ilmine getirdiği özgün yaklaşımlar ve el-Câmiu’s-Sahih adlı eserinin yazım süreci üzerine odaklanır. Buhârî'nin hadis ilminde otorite kabul edilmesinin başlıca sebepleri arasında şunlar yer alır: Rivayetlerdeki ince kusurları (ilel) tespit bilgisi. Raviler arasındaki görüşme şartını (mülakat) dikkate alması. Fıkhi görüşlerini bab başlıklarında yer vermesi. Ayrıca, Buhârî'nin eserini öncelik verdiği konulara göre oluşturduğu ve elindeki tüm hadisleri kitabına almadığı, seçici davrandığı belirtilir.

Fatih Kalender, İsmailağa Fıkıh Heyeti'nin asil üyelerinden ve "tekamül medresesi"nde dersiam olarak görev yapmaktadır. Kalender, aynı zamanda telif ve tercüme eserler de yazmaktadır. Bazı eserleri: İman ve İslam Risalesi (heyet çalışması); Umre Rehberi (heyet çalışması); Temel Dini Meseleler (heyet çalışması); Tesettür Risalesi (heyet çalışması); Helaller ve Haramlar (heyet çalışması).

Ümmü dul ifadesi, "dul kadın" anlamına gelir. Arapça kökenli "ümmü" kelimesi "ana" veya "anne" anlamına gelirken, "dul" kelimesi ise "eşi vefat etmiş kadın" anlamına gelir. Örneğin, Hz. Muhammed'in eşlerinden biri olan Ümmü Seleme, dul bir kadındı ve Hz. Muhammed ile evlenmiştir.

Hukukta nefir, bir Müslüman beldesine düşman istilası tehdidi söz konusu olduğunda, muvazzaf askerlerle bu tehdidin durdurulmasının mümkün gözükmediği durumda tüm Müslümanların seferber edilmesi anlamına gelir. Nefir kelimesi, aynı zamanda "yuf borusu" anlamında da kullanılır. Nefir, kendi içinde iki kısma ayrılır: Nefir-i hâs (kısmî seferberlik). Nefir-i âmm (genel seferberlik).

Yemin Bahsi, Eşref Ali et-Tehanevi ve Zafer Ahmet el-Osman et-Tehanevi tarafından yazılan "Hadislerle Hanefi Fıkhı" (İ’lâüssünen) adlı eserin bir bölümüdür. Bu eser, yaklaşık 20 yıl süren bir çalışma sonucunda hazırlanmış ve Hanefi Mezhebi'nin hükümlerini hadis-i şeriflerdeki delilleriyle ele almaktadır.

Müderris Eğitim ve Danışmanlık Ltd. Şti.'de çeşitli uzmanlar bulunmaktadır. Bu uzmanlar arasında: Alp Çetin, İstanbul; Kaan Mert Güven, İstanbul; M. Volkan Müderrisoğlu, İstanbul; Nazlı İrem Güleç, Ankara; Orhan Salih Çubukçu, İzmir; Şefik Emre Coşkun, Kıbrıs; Nagihan Demirsu, İstanbul; Çetin Bitmez, Bingöl; Aytaç Uzunlas, İzmir; Kateryna Romanenko, Polonya. gibi isimler yer almaktadır. Ayrıca, şirket bünyesinde daha birçok uzman bulunmaktadır. Daha fazla bilgi için Müderris Eğitim'in resmi web sitesi olan muderrisegitim.com.tr ziyaret edilebilir.

"Kadınlara mahsus GB" ifadesinin ne anlama geldiğine dair bilgi bulunamadı. Ancak, kadınlara mahsus haller, hayız, nifas ve istihaze olarak üç ana durumu ifade eder. Hayız (âdet), ergenlik çağına giren sağlıklı bir kadının cinsel organından belirli aralıklarla gelen kanamadır. Nifas (lohusalık), doğumdan sonra kadından gelen kanamadır. İstihaze (özür), hastalık veya bozukluk nedeniyle âdet görme veya lohusalık süresi dışında gelen kanamadır.

32 farzın 33 olmamasının sebebi, teyemmümün farzlarına dair farklı görüşler olmasıdır. Teyemmümün farzları iki olarak kabul edildiğinde, toplam farz sayısı 32'dir.

İmamı Âzam Ebu Hanife, Arapçılığa karşı akılcılığın öncüsü olarak kabul edilir. Yaşar Nuri Öztürk'ün "Arapçılığa Karşı Akılcılığın Öncüsü İmamı Âzam Ebu Hanife (Esas Fikirleri Gölgelenen Önder)" adlı eserinde, İmamı Âzam'ın hayatı, mücadelesi, fikirleri ve şehitliği ele alınmıştır. Öztürk'e göre, İmamı Âzam, Kuran'ın istediği "aklın işletilmesi"ni ve aklın egemenliğini dinin esas amacı olarak öne çıkarmıştır.

Fıkhın Konusu: İbâdât. Muâmelât. Ukûbât. Ahkam-ı Sultaniye, Siyer, Adab. Fıkhın Amacı: Varoluş gayesinin Allah'a kulluk olduğu bilincini kazandırmak. Allah’ın rızasına uygun bir hayat yaşamaya katkı sağlamak. Kur’an ve sünnette yer alan hükümleri yaşam tarzına dönüştürmek. Kişilerin hak ve sorumluluklarını belirlemek. Hakların ihlalini ve vazifelerin ihmalini önlemek. Toplumda adalet, barış, huzur ve güveni tesis etmek. Hukuk ile ahlak bütünlüğünü sağlamak ve hukuka saygılı bireyler yetiştirmek. Güven ve huzur içinde istikrarlı bir toplum oluşturmak.

Sedd kelimesi Arapça kökenli olup, "tıkamak", "kapamak", "mâni olmak" anlamlarına gelir. Bazı kullanım örnekleri: Baraj. Perde, mânia. Rıhtım. Set, tümsek. Ayrıca, "Sedd-i Zerayi'" terimi, şeran yasak olan bir şeye vesile teşkil eden mübah fiillerin de men edilmesi anlamına gelir.

Sebeb-i nüzûlün bağlayıcılığı yoktur, ancak âyetlerin anlaşılmasına katkı sunan bir argümandır. Bazı âlimler, ayetlerin anlamlarını tespit ederken lafızların umûm manasını dikkate alırken, bazı âlimler bu anlamları sebeb-i nüzûl rivayetleri çerçevesinde belirler. Sebeb-i nüzûl rivâyetinden yoksun olmak, âyetin anlamının veya hükmünün belirlenmesine engel olmaz, ancak âyetin anlaşılmasını zorlaştırabilir.

Tezkiye sırasında, cenaze namazı öncesi veya sonrası imamın cemaate yönelttiği soru, "Bu kişiyi nasıl bilirsiniz?" şeklindedir. Cevap seçenekleri: İyi biliniyorsa: "İyi biliriz" denir. Kötü biliniyorsa: Susulur. Tanınmıyorsa: "Allah rahmet eylesin" denilir. Tezkiye uygulamasının temelinde, Hz. Peygamber'in "Ölülerinizi iyilikleriyle anınız, kötülüklerinden bahsetmeyiniz" hadisi yatar.

Iskat, kişinin sağlığında eda edemediği oruç, namaz, kurban, adak ve kefaret gibi ibadet ve borçların, ölümünden sonra fidye ödenerek düşürülmesi ve bu borçlardan kurtulması anlamına gelir. Devir, fidye miktarının yetersiz olduğu durumlarda, toplam fidye miktarına ulaşmak için yapılan bir işlemdir. Iskat ve devir işlemleri, namaz kılmayan veya hiç namaz kılmamış kişiler için geçerli değildir.

"Kıyas la ne iş yapar?" ifadesine dair doğrudan bir bilgi bulunamamıştır. Ancak, "kıyas" kelimesinin anlamı ve kullanımıyla ilgili bazı bilgiler mevcuttur. Kıyas, birden fazla unsur, durum veya nesne arasında benzerlik ve farklılıkları belirleyerek değerlendirme yapma sürecidir. Ayrıca, "kıyas" İslam hukukunda, doğrudan hüküm bulunmayan konularda, benzer meselelerden yola çıkarak içtihat yapmayı sağlayan bir terimdir.

Molla Hüsrev, tam adıyla Muhammed bin Feramuz (Feramerz) bin Ali er-Rûmî, Hanefî mezhebi fıkıh alimi ve üçüncü Osmanlı şeyhülislamıdır. Hayatı: Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğmuştur. Burhâneddîn Haydar Hirevî ve zamanının diğer alimlerinden ders almıştır. Edirne'de Şah Melik Medresesi ve Çelebi Medresesi'nde müderrislik yapmıştır. 1429 yılında Sultan II. Murat döneminde kazaskerliğe tayin edilmiştir. İstanbul'un ilk başkadısı Hızır Bey'in vefatı üzerine İstanbul kadılığına getirilmiştir. 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından şeyhülislamlığa getirilmiştir ve 20 yıl bu görevi sürdürmüştür. 1480 yılında İstanbul'da vefat etmiş, cenazesi Bursa'ya götürülerek kendi yaptırdığı medresenin bahçesine defnedilmiştir. Eserleri: Dürerü’l-Hükkâm: Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuş önemli bir fıkıh usulü eseridir. Özellikleri: Şair olarak da tanınmıştır. Önceki alimlerin kitaplarından her gün iki yaprak okumayı adet haline getirmiştir. Vakur ve bol bağış yapan bir kişiydi. Talebeleri arasında Zembilli Ali Cemali Efendi gibi önemli isimler bulunmaktadır.

Afaki ve afaki kelimeleri farklı anlamlara sahiptir: Afaki, Arapça kökenli bir kelime olup "gereksiz, önemsiz, gerçeklikten uzak" anlamlarını taşır. Afakî ise, "dış dünya ile ilgili olan, bireyin şahsi görüş ve inançlarından bağımsız olarak gerçekliği bulunan, herkesin izleyip gözleyebileceği reel durumlarla ilgili olan şey" anlamına gelir.

Tükürüğün bulaştığı yer, necis olmaz. Ancak, tükürüğün necis olmadığı halde mikroplu olabileceği ve insanı tiksindirebileceği unutulmamalıdır. Necis olup olmadığını kesin olarak bilinmeyen bir şeye dokunulduğunda ise, o şey temiz kabul edilir.

Hayır, gına ve müzik aynı şey değildir. Gına, çalgı aleti ile birlikte olan insan sesine denir ve İslam'da haram kabul edilir. Simâ ise aletsiz, çalgısız nağmeli sese denir ve caiz olabilir.

Müdrik, Arapça kökenli bir kelime olup, "idrak eden", "yetişen", "kavuşan" anlamlarına gelir. Dini terim olarak ise, imama en geç birinci rek'atın rükûunda yetişip namazını imamla birlikte kılan kişi anlamına gelir.