Din

Mürted, İslam dininden dönen veya dini reddeden kişi anlamına gelir. Mürted kelimesi, Arapça "irtidad" mastarının ism-i faili olup, "geri dönmek, geri istemek, eski haline dönmek" anlamlarına gelir. Mürted kelimesi ayrıca şu anlamlara da gelebilir: Fetri mürted. Ulusal mürted.

Belaların gelmesinin bazı nedenleri: Günahlar: Belalar, işlenen günahların cezası olarak gelebilir. Derecenin yükselmesi: Belalar, kişinin cennette yüksek derecelere kavuşması için de gönderilebilir. İman ve sabır: Belalar, müminlerin imanlarını ve sabırlarını denemek için bir imtihan olarak gelebilir. Belalar, sebepsiz yere gelmez; her şeyin yaratıcısı Allah'tır.

Komşu hakkı ile ilgili bazı hikayeler şunlardır: Abdülgani Efendi'nin Hikayesi. İmam Ebu Hanife'nin Hikayesi. Yahudi Komşunun Hikayesi. İslam dininde komşu hakkı, saygı, yardımlaşma ve iyi ilişkiler kurma gibi değerleri içerir.

Sina Dağı, üç semavi din olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için kutsal bir mekânı temsil eder. Tevrat'a göre, Musa Peygamber'in Tanrı ile konuştuğu ve On Emir'i aldığı yer olarak bilinir. Sina Dağı, aynı zamanda tarih boyunca madencilik faaliyetleri ve stratejik konumu nedeniyle de önemli olmuştur. Dağın temsil ettiği diğer unsurlar arasında, Hz. Musa'nın Tanrı'dan ilk vahyi aldığı yer olması ve St. Catherine Manastırı gibi tarihi yapılarla çevrili olması yer alır.

Mazu'nun hikayesi, Fujian kıyısındaki şamanist inançlardan doğmuş olup, zamanla Çin'in ana dini felsefelerine dahil edilmiştir. Mazu, deniz yolculuğuyla en yakından ilişkilendirilen koruyucu bir tanrıçadır. Bazı rivayetlere göre, Mazu'nun hayatı şu şekilde özetlenebilir: Doğumu ve ilk yılları: Doğduğunda odayı kırmızı bir ışık doldurur ve "sessiz olan" anlamına gelen Moniang adı verilir. Mucizevi güçleri: 16 yaşında, tehlikedeki denizcileri kurtarmak gibi olağanüstü güçler elde eder. Ölümü: Bir versiyona göre, kardeşini kurtarmaya çalışırken boğulur. Tanrıçaya dönüşümü: Ölümünden sonra, "Anne Atamız" anlamına gelen Mazu adı verilir ve denizcilerin koruyucusu olarak tapılmaya başlanır. Mazu'ya, Çin ve Güneydoğu Asya'daki birçok ülkede tapınaklar ve türbeler bulunmaktadır.

Gog ve Magog, çeşitli dinlerde, mitolojilerde ve kültürlerde kıyamet alametleri veya düşman kuvvetler olarak anılan varlıklardır. Gog ve Magog'un bazı anlatımları: Yahudi-Hristiyan kaynakları: Eski Ahit'te Gog bir kişi, Magog ise onun toprağı olarak geçer. İslamiyet: Kur'an'da Yecüc ve Mecüc olarak anılan bu varlıklar, kıyamet öncesinde seddi yıkarak saldırıya geçecek ve Mehdi ile Hz. İsa tarafından yok edileceklerdir. Tarihsel anlatılar: Orta Çağ'da Vikingler, Hunlar, Hazarlar, Moğollar ve diğer göçebeler Gog ve Magog olarak tanımlanmıştır. Gog ve Magog, ayrıca insan eti yedikleri şeklinde bazı anlatılarda da yer alır. Gog ve Magog'un anlatımı, farklı din ve kültürlerde çeşitli şekillerde yorumlanmış ve efsanelere konu olmuştur.

Hz. Yusuf, kuyuda kaldığı süre boyunca esma-i hüsna okuduğu belirtilmektedir. Ayrıca, bir rivayete göre Hz. Yusuf kuyuda üç gün kalmıştır. Hz. Yusuf'un kuyuda kaldığı dönemle ilgili başka bir detay bulunamamıştır.

Sadece ölülerin görebileceği şeyler, farklı inanç sistemlerine göre değişiklik gösterir: İslam inancına göre, cennetlik bir kişi cennetteki yerini, cehennemlik bir kişi ise cehennemdeki yerini görebilir. Kurtlar Vadisi dizisindeki "Pala" karakterinin sözü olarak da bilinir: "Sadece ölüler görür". Bilimsel açıdan bakıldığında, ölüm gerçekleştiğinde beynin durduğu ve tüm duyuların, düşüncelerin ve anıların yok olduğu düşünülmektedir.

"Amélie" filminin sonunda, Amélie, başkalarının hayatında güzel şeyler yapmaya karar verir. Amélie, bir çocuğun sakladığı metal bir kutunun sahibini bulur ve çeşitli numaralarla kutuyu sahibine iletir. Ancak Amélie, diğer insanlarla ilgilenirken kimsenin kendisiyle ilgilenmediğini fark eder ve kendi yalnızlığını sorgulamaya başlar.

Müttaki, "takva sahibi" anlamına gelir. Takva, "Allah korkusuyla günahlardan korunmak" demektir. Müttaki kelimesi, İslam'ın kurallarına uygun yaşayan, haramdan kaçınan, dindar kişiler için kullanılır.

Zahit kelimesi, Arapça kökenli olup "dünya nimetlerinden elini çeken", "dünyadan uzaklaşmış", "dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren" anlamlarına gelir. İslam düşüncesinde zahit, nefsi arzularını kontrol altına alabilen, dünyaya değil ahirete meyletmiş kişi anlamında yüce bir sıfat olarak kabul edilir.

Ahmakların sonunda ne olduğuna dair doğrudan bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, ahmaklık ile ilgili bazı sonuçlar şu şekilde sıralanabilir: Zarar görme: Ahmaklar, kendi ayıbını görmeyip başkasının ayıbıyla uğraştıkları için yeni fikirlerle ilgilenemez ve onları geliştiremezler. Yalnızlık: Ahmaklarla arkadaşlık kurmak, kişiye zarar verebileceği için diğerleri tarafından yalnız bırakılabilir. Felaket: Ahmaklar, geçici dünya zevklerinin peşinden koşarak kendilerini ve çevrelerindekileri felakete sürükleyebilirler. Ahmaklığın, yaratılıştan gelen ve tedavisi olmayan bir hastalık olduğu da düşünülmektedir.

En büyük cömertlik, kişinin kendisi muhtaç iken malını veya gerekli olan bir şeyi başkasına vermesidir. Îsârın bazı örnekleri: Ensar'ın davranışı. Yermük Savaşı'nda sergilenen fedakârlık.

İkame etmek kelimesi, Türk Dil Kurumu'na göre üç farklı anlama sahiptir: 1. Yerine koymak. 2. Ayakta durdurmak. 3. Ortaya koymak. Ayrıca, ekonomi alanında "ikame etmek" kavramı, birbirleri yerine geçebilen mal veya faktörleri ifade eder.

Zühdün dört aşaması, tasavvufta "terk-i dünya", "terk-i ukbâ", "terk-i hestî" ve "terk-i terk" olarak tanımlanır. 1. Terk-i dünya: Dünyayı terk etmek. 2. Terk-i ukbâ: Ahireti terk etmek. 3. Terk-i hestî: Varlığı, yani nefsini terk etmek. 4. Terk-i terk: Terk etmeyi terk etmek, yani hiçbir şeye bağlı olmamak. Bu aşamalar, zahidin Allah ile meşgul olmasına engel olan her şeyden arınmasını ifade eder.

Aziz Pavlus'un ölüm tarihi MS 64 veya 65 yılı olarak kabul edilir. Pavlus, İmparator Nero'nun Hristiyanlara zulmettiği dönemde idam edilmiştir.

İmam Gazali'nin "Kalplerin Keşfi" adlı kitabı, kalpleri hassas bir İslami hayata sevk etmeyi ve oraya saf bir İslami yaşamı yerleştirmeyi hedefler. Kitapta işlenen bazı konular şunlardır: Allah korkusu; Sabır ve hastalık; Riyazet ve nefsani şehvet; Gaflet; Allah’ı unutmak, fasıklık ve nifak; Tevbe; Sevgi ve aşk; Allah’a itaat, onu sevmek, resulünü sevmek; Emanet; Namazı huzur ve huşu ile tamamlamak. Ayrıca, kitap tasavvufi bir eser olarak da kabul edilir.

Zan, Arapça kökenli bir kelime olup "sanı" anlamına gelir. Zan kelimesinin diğer anlamları: Kesin bilgiye ulaşmaksızın, ihtimaller üzerinden hüküm verme. Şüphelenme, kuşku duyma. Töhmet, itham. Zan kelimesi, günlük dilde çeşitli ifadelerde kullanılır: Zannetmek: Sanmak. Zan altında kalmak: Suçlu sanılmak. Zan altında bırakmak: Biriyle suçlamak ve sanık durumuna sokmak.

Rad Suresi 28. ayet, "Onlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur" anlamına gelir. Bu ayet, Allah’a inanarak O’nu zikreden ve Kur’an okuyan müminlerin kalplerinin yatıştığını ve huzur bulduğunu ifade eder. Ayrıca, bu ayetin okunmasının kişiye çeşitli faziletler kazandırdığına inanılır; örneğin, Allah’ın rızasını kazanmak, ahirette huzurlu bir gelecek, düşmanlardan korunma ve rızık kapılarının açılması gibi. Rad Suresi 28. ayetin anlamını tam olarak kavrayabilmek için Arapça okunuşunu bilmek önemlidir.

Zâhid ve sofu kavramları aynı anlama gelmez, ancak birbirleriyle ilişkili anlamlar taşır. Zâhid, dünya işleriyle meşgul olmayan, dünya hazlarına karşı kayıtsız kalan ve dinin sadece zâhirî gereklilikleriyle yetinen kişi anlamına gelir. Sofu ise, dinin gerekliliklerini yerine getiren, Allah'ın emir ve yasaklarına uyan, vaktinin çoğunu ibadet ve zikirle geçiren kişi demektir. Mutasavvıflar ve dervişler kendilerini "rind" olarak takdim ederken, tasavvufta sofu kişiler için "zâhid" kelimesi kullanılır.