Felsefe

Erdem ve karakter arasındaki fark şu şekilde açıklanabilir: Erdem, yaşamın bazı alanlarında iyi düşünmek, iyi hissetmek ve iyi davranmak için ahlaki açıdan iyi bir eğilimdir. Karakter, daha çok kişilik, mizaç ve şahsiyet gibi kavramlarla ilişkili olup, bireyin ahlâk ve insan ilişkilerinde ön plana çıkan çeşitli yönlerini ifade etmek için kullanılır. Dolayısıyla, erdemler karakterin bir unsuru olarak kabul edilebilir, ancak karakter daha geniş bir kavramdır ve sadece erdemlerden ibaret değildir.

Alain'in denemeleri, rasyonalist düşünce ve bireyselcilik akımlarına aittir. Alain, kabul edilmiş normlara karşı şüpheciliği ve bireysel düşüncenin önemini vurgulayan bir felsefi yaklaşım geliştirmiştir. Ayrıca, Alain'in denemeleri, estetik ve ahlak sorunlarına da değinmektedir.

Kozmopolitizmin kurucusu olarak genellikle Sinoplu Diyojen kabul edilir. Diyojen, belirli bir şehir devletine bağlı olan geleneksel vatandaşlık kavramını reddederek "Ben bir dünya vatandaşıyım" demiştir. Ancak, kozmopolitizm kavramı daha sonra Stoacı filozoflar tarafından geliştirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır.

Maggie Nelson'un Mavibent adlı kitabı, bireysel ıstırap, aşk ve ufkun mavi sınırlarında gezinen bir içsel keşif yolculuğu anlatır. Kitapta ele alınan bazı konular şunlardır: Mavi rengi. Kayıp ve keder. Arkadaşlık. Estetik güzellik. Ayrıca, Bluets adlı orijinal adı 2009 yılında yayımlanan kitap, 2017 yılında Mavibent başlığıyla Türkçeye çevrilmiştir.

Kimsenin bilemeyeceği şeyler ifadesi, farklı bağlamlarda çeşitli anlamlar taşıyabilir. Sinan Canan'ın "Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler" kitabı, bilimsel ve toplumsal konuları ele alır. Ayrıca, "kimsenin bilemeyeceği şeyler" ifadesi, kaotik olaylar ve karmaşık sistemler ile de ilişkilendirilebilir. Bu nedenle, "kimsenin bilemeyeceği şeyler" tam olarak tanımlanamaz ve farklı yorumlara açıktır.

Liberalizm, çeşitli felsefi akımlara dayanır. Başlıca dayanaklar: Klasik Liberalizm: John Locke'un sözleşmeci teorisi ve bireysel özgürlük, adalet ve barış vurgusuna dayanır. Anti-rasyonalist Akım: David Hume ve Adam Smith'in çalışmalarıyla şekillenir; toplumsal kurumların soyut akıldan değil, insan doğası ve ekosistemin özelliklerinden kaynaklandığını savunur. Revizyonist Liberalizm: T. H. Green, L. T. Hobhouse ve J. Dewey gibi isimlerin çalışmalarıyla ortaya çıkar; negatif özgürlüğün yerine pozitif özgürlük kavramını ekler. Ayrıca, liberalizmin kökenleri İlk Çağ'da sofistlerin düşüncelerine ve Orta Çağ'da Saint Thomas d'Aquino ve İbn'i Haldun gibi düşünürlere kadar uzanır.

Suç ve Ceza kitabını okuduktan sonra çeşitli duygular ve düşünceler ortaya çıkabilir: Psikolojik etkiler: Bazı okuyucular, kitaptaki olayların etkisiyle karamsar bir ruh haline kapılabilir, rahat uyuyamayabilir veya tedirginlik yaşayabilirler. Düşünsel etkiler: Kitap, vicdan, suçluluk, adalet ve toplumsal eşitsizlik gibi temaları işler. Empati artışı: Raskolnikov gibi karmaşık bir karakterin iç dünyasını anlamak, okuyucuların empati kurma yeteneğini artırabilir. Her okuyucunun deneyimi farklı olabilir.

Voltaire'in en ünlü sözlerinden biri, "Si Dieu n'existait pas, il faudrait l'inventer" (Tanrı yoksa bile, onu icat etmek gerekir) ifadesidir. Diğer ünlü sözleri arasında şunlar da yer alır: "Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir". "İnsan zeka karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker". "Her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur".

Yaşamın anlamı, farklı felsefi akımlar tarafından çeşitli şekillerde ele alınmıştır: Varoluşçuluk: Birey kendi anlamını yaratmakla yükümlüdür. Hedonizm: Hayatın amacı, zevki yüksek tutup acıyı azaltmaktır. Stoacılık: Doğanın işleyiş mantığını anlamak ve ona göre hareket etmek önemlidir. Kinianizm: Basit ve şatafatsız bir yaşam sürmek hedeflenir. Nihilizm: Hayatın anlamı yoktur, her şey serbesttir. Kantçılık: Toplumu bir arada tutan ve optimal düzeyde geçinmeyi sağlayan bir ahlaki anlayışa bağlıdır. Epikürizm: Alçakgönüllü bir hayat sürmek ve arzuları kısıtlamak gerekir. Bu akımlar, yaşamın anlamı üzerine farklı bakış açıları sunar ve tek bir doğru cevap olmadığını gösterir.

Aşk ve ölüm arasında bazı benzerlikler olduğu söylenebilir: Derin duygular uyandırmaları. Değişim yaratmaları. Korkutuculuk ve çekicilik. Varoluşsal sorgulama. Ayrıca, Osho'ya göre aşk küçük bir ölüm, ölüm ise uçsuz bucaksız bir aşktır. Bu benzerlikler, kişisel yorumlara ve farklı bakış açılarına göre değişebilir.

"Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet" ifadesi, Thomas De Quincey'nin 1827 yılında yazdığı ve cinayetin estetik bir mercekle ele alındığı eserini ifade eder. Ayrıca, bu ifade Lars von Trier'in 2018 yapımı "The House That Jack Built" filmi için de kullanılır. Bu bağlamda, "güzel sanatların bir dalı olarak cinayet" ifadesi, cinayetin estetik bir pratik olarak görülmesi ve sanat ile etik arasındaki ilişkinin sorgulanması anlamına gelir.

20. yüzyılda ortaya çıkan bazı ideolojiler şunlardır: Varoluşçuluk. Neopozitivizm. Pragmatizm. Kişiselcilik. Neo-tolizm. Muhafazakarlık. Liberalizm. Sosyalizm. Yeşil partiler. Ayrıca, II. Meşrutiyet döneminde Türkiye'de Batıcılık, İslamcılık, Türkçülük (milliyetçilik) gibi ana ideolojik pozisyonlar ortaya çıkmıştır.

Spinoza Problemi, Irvin D. Yalom'un 2012 yılında yayımlanan ve 2015 yılında Türkçe'ye çevrilen kitabıdır. Bu sorular arasında şunlar yer alır: Irkçı ve baskıcı düşünceler nasıl bir kişilik yapısı içinde serpilip gelişir?. Böyle bir kişiliğin iç dünyası nasıl biçimlenir?. Ne tür düşünsel ve duygusal arka plan, bu düşüncelerin gelişimi için uygun bir zemin sağlar?. Bunların yanı sıra, kitapta özgür ve bağımsız düşüncenin nasıl bir kişilik yapısının ürünü olduğu veya özgür düşüncenin içinde beslenip gelişeceği özel bir düşünce ve duygu bileşiminden söz edilip edilemeyeceği gibi sorular da ele alınır. Kitap, tarihsel olaylara mümkün olduğunca sadık kalarak, ana karakterlerin, Bento Spinoza ve Alfred Rosenberg’in iç dünyasını hayal etmeye çalışır.

"Düşünüyorum, öyleyse varım" (Cogito ergo sum) sözü, René Descartes'a aittir. Bu söz, Descartes'ın "Metot Üzerine Söylevler" (Discours de la méthode, 1637) kitabında Fransızca "Je pense, donc je suis" şeklinde yer alır.

Hayır, zenginlik ve mal çokluğu aynı şey değildir. Hz. Muhammed'in "Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur" hadisine göre, asıl zenginlik gönül zenginliğidir. Mal çokluğuna sahip olup gözü aç ve sınırsız mal hırsı içinde olan kişiler, gönül fakiri olarak kabul edilirken, malı az olup gönlü tok olan kişiler zengin sayılır.

Ateistlerin sevdiği bazı filozoflar: Antik Çağ filozofları: Anaksimandros, Anaksogoras, Demokritos ve Epikuros. 18. yüzyıl filozofları: Baron d'Holbach ve Denis Diderot. 19. ve 20. yüzyıl filozofları: Ludwig Feuerbach, Karl Marx, Friedrich Engels ve Friedrich Nietzsche. Bu filozoflar, ateist düşünce ile uyumlu görüşler ortaya koymuşlardır. Örneğin, Demokritos evrenin oluşumunu maddeci yöntemlerle açıklamış, Epikuros ise Tanrı'nın var olma ihtimalini insanlıkla alakasız bulmuştur.

Transandantal meditasyon, 1950'lerin ortasında Maharishi Mahesh Yogi tarafından Hindistan'da geliştirilen, Vedik geleneklere dayanan bir meditasyon tekniğidir. Transandantal kelimesi Latince "ötesine geçmek" anlamına gelir. Transandant meditasyon hakkında bilgi bulunamadı.

Ömer Hayyam'ın "Dörtlükler" kitabı, çeşitli temaları ele alan felsefi ve eleştirel dörtlüklerden oluşur. Kitapta öne çıkan bazı konular: Doğruluk ve dürüstlük. Cömertlik. Hayatın geçiciliği. Tanrı ve inanç. Ayrıca, kadın, şarap, varlık, yaradılış ve insan bedeni gibi konular da sorgulayıcı bir bakış açısıyla ele alınır.

"Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır" sözü, Bediüzzaman Said Nursi'ye aittir.

Varidat, Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde yaşayan felsefe, fıkıh ve tasavvuf bilgini Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin'in düşüncelerini içerir. Eserde ele alınan bazı konular: Vahdet-i vücud (tek vücud) anlayışı. İnsan. Suç ve ceza. Ortak mülkiyet. Varidat, aynı zamanda ilhamlar ve Tanrı'nın gönüle ilettiği bilgiler anlamına gelir, bu da onu dinsel esinlenmeye ve Tanrı kaynaklı düşünsel üretime dayanan bir eser yapar.