Ahiret

Terkib-i bendin 5. bendinin ne anlattığına dair bilgi bulunamadı. Ancak, terkib-i bendin genel özellikleri hakkında bilgi verilebilir. Terkib-i bent, bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir. Terkib-i bentin önemli şairleri arasında Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa bulunur.

Aklı başında olan insan, dünyaya gönül bağlamaz çünkü: Dünyanın fani olduğunu bilir. Bu dünyayı bir imtihan salonu olarak görür. Nimetlere ve servetlere o nisbette değer vermez. Ruhunu ve kalbini geliştirmeyi, bedenini beslemenin önünde tutar. Ölümü ve sekerat halini sıkça hatırlar. En büyük sermayesinin ömür olduğunu ve bunu verimli kullanması gerektiğini anlar. Geçici olan dünya zevklerine daldıkça dertlerinin ve üzüntülerinin artacağını fark eder. Bu düşünceler, Mesnevî-i Nuriye'de geçen "Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz" cümlesiyle de desteklenir.

"Ben Yasin'i bekliyordum" ifadesi, genellikle Yasin Suresi'nin beklenmesini veya Yasin Suresi ile ilgili bir durumu ifade eder. Yasin Suresi, Mekke döneminde inmiş olup 83 ayetten oluşur ve adını ilk ayetinde geçen "Yâ-Sîn" harflerinden almıştır. Yasin Suresi'nin konuları: Vahiy ve peygamberlik: Hz. Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğu vurgulanır. Ahiret inancı: Ölümden sonra dirilme, hesap ve ceza konuları işlenir. Allah'ın birliği ve kudreti: Allah'ın varlığı, birliği ve kudretini gösteren deliller sunulur. Yasin Suresi'nin fazileti: Hadislerde, Yasin Suresi'nin okunmasının sevap ve bereket getirdiği, hastaları şifa bulacağı ve ölülerin kabirlerinde bağışlanacağı müjdelenir. Bu nedenle, "Ben Yasin'i bekliyordum" ifadesi, Yasin Suresi'nin önemini ve beklenen bir manevi gücü ifade edebilir.

Dolores Cannon'un "Ölümün Ötesi" kitabı, ölüm ve ölümden sonraki yaşamla ilgili konuları ele alır. Kitapta işlenen bazı konular şunlardır: ölüm deneyimi; ruhlar âlemindeki farklı varoluş katları; ruhsal okullar; rehberler ve koruyucu melekler; cennet ve cehennem anlayışı; tanrı anlayışları; "kötü" yaşamların önemi; hayaletler ve gürültülü varlıklar; doğa ruhları; çeşitli ruhsal danışma kurulları ve onların insanlık üzerindeki etkileri; bedene-girenler (walk-ins); doğmadan önce yaşamı planlama; geri dönüş yolculuğu. Kitapta, ölüm ötesinde ürkütücü değil, büyüleyici bir âlemin bulunduğu vurgulanmaktadır.

Kur'an'da mücrimlerin hangi cezaya çarptırılacağına dair bazı bilgiler bulunmaktadır: Cehennem azabı: Mücrimler, ahirette temelli olarak cehennem azabında kalacaklardır. Şiddetli azap: Dünyada yaptıkları da boşa çıkacak ve şiddetli bir azaba uğrayacaklardır. Yüzüstü sürülme: Kıyamet gününde yüzü koyun ateşe sürüleceklerdir. Bu cezalar, mücrimlerin inançsızlık, zalimlik ve günahkarlık gibi özelliklerine dayanmaktadır. Adli bağlamda ise, "mücrim" kelimesi, suç ve günah işleyen kişiyi ifade eder, ancak belirli bir ceza türüne işaret etmez.

Dünya hayatının aldatıcılığına kapılmak, geçici ve dünyevi zevklere, mal ve mülk sahibi olma isteğine aşırı derecede önem vermek ve bu süreçte ahiret hayatını unutmak anlamına gelir. Kur'an'da dünya hayatı şu şekilde tasvir edilir: Oyun ve eğlence. Süs ve övünme. Geçici mal ve evlat sahibi olma isteği. Bu geçici nimetlere tamah etmek, kişiyi gaflete sürükler ve ahiret hayatını unutturur.

İnsan ruhu bedenden ayrılınca "berzah" âlemine gider. Bu âlem, ölen ruhların kıyamete kadar bekledikleri, ahiretin bekleme salonu olarak tanımlanır. Ruhun tekrar dünyaya dönmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bu konuda kesin bir bilgi vermek mümkün değildir, çünkü bu, dini yorumlara dayalı bir inanç meselesidir.

Dünya hayatının esas maksat olmasının uygun görülmemesinin bazı nedenleri: Geçicilik: Dünya hayatı, Kur'an'da bir oyun, eğlence veya süs olarak tanımlanır ve gelip geçici bir yararlanmadan ibaret olduğu belirtilir. Aldatıcılık: Dünya hayatı, insanları asıl vazifelerinden alıkoyarak oyalayan bir yöne sahiptir. Manevi tatminsizlik: İnsan, dünya nimetleriyle tam anlamıyla huzurlu ve mutlu olamaz; ruhu, kalbi ve duyguları daha derin bir tatmin arar. Asıl amacın unutulması: Dünya hayatına odaklanmak, âhireti ve asıl amacı unutturabilir. Gerçek huzur ve mutluluğun, Allah'a kullukta ve âhiret hayatını kazanmakta olduğu ifade edilir.

"Halimiz nola mahşerde" ifadesi, "Mahşerde halimiz ne olacak?" anlamına gelir. Bu ifade, aşağıdaki ilahilerin sözlerinde geçmektedir: Ekrem Kaya - "Halimiz Nola Mahşerde"; Mustafa Özcan Güneşdoğdu - "Halimiz Ne Ola Mahşerde"; Abdurrahman Önül - "Halimiz Nola Mahşerde".

Yunus Emre'nin "Selam Olsun" şiirinin konusu, ölüm ve ölümden sonra dua edenlere, cenaze namazı kılanlara duyulan selam ve minnettarlıktır. Şiirde, dünyadan ayrılış ve geride kalanlara yönelik iyi dilekler ifade edilir: > Biz dünyâdan gider olduk Kalanlara selâm olsun Bizim için hayır duâ Kılanlara selâm olsun. Ayrıca, hasta halindeyken halini soranlara, cenaze işlemlerini yapanlara da teşekkür edilir: > Ecel büke belimizi Söyletmeye dilimizi Hasta iken hâlimizi Soranlara selâm olsun. Yunus Emre, ölümün kaçınılmazlığını ve herkesin geçici olduğunu vurgular: > Dünyaya gelenler gider Hergiz gelmez yola gider Bizim hâlimizden haber Soranlara selâm olsun.

Dünya tarlası ifadesi, farklı bağlamlarda farklı anlamlar taşıyabilir: Dini bağlamda: "Dünya tarlası" ifadesi, insanların dünyayı iman tohumu ekerek, ibadet ve salih amellerle işlemesi gerektiğini, hasat zamanının ise ahiret olduğunu ifade eder. Genel anlamda: "Dünyanın tarla olması" kavramı, insanların dünyayı sadece kaynaklarını sömürdükleri bir alan olarak görmelerini ifade eder.

"Vayiksn himi" ifadesi, Kuran'da geçen Vakıa Suresi'nin 44. ayetinde yer almaktadır. Surenin ana temaları arasında ise kıyametin kopması, cennet ve cehennem tasvirleri bulunmaktadır.

Dünya, yok olduktan sonra tekrar oluşabilir. Bu, Uyumlu Döngüsel Kozmoloji (CCC) teorisine göre mümkündür. Ancak, dünyanın yok olması için büyük ölçekli kozmik veya doğal olaylar gerekebilir, örneğin büyük asteroid çarpışmaları veya süper yanardağ patlamaları.

"Milk-i bekâdan gelmişem" ifadesi, Yunus Emre'nin bir ilahisinde geçen ve "asıl vatan olan beka mülkünden gelmişim" anlamına gelen bir sözdür. Bu ilahide, insanın asıl vatanının ahiret olduğu ve dünyaya geçici bir süre için gönderildiği ifade edilir. İlahinin ilgili kıtası şu şekildedir: >Milk-i bekâdan gelmişem Fânî cihânı neylerem Ben dost cemâlin görmüşem Hûr-i cinânı neylerem.

Ahmet Hamdi Akseki'nin "Ruh ve Bekâ-yı Ruh" adlı eseri, ruhun varlığı, insanın ruh sahibi bir varlık olduğu, ruh-beden birlikteliği ve karşılıklı etkileşimleri konularını ele alır. Eserde, bu konular dinin ana kaynakları, insanın yaratılışı, insanın yapısı ve kabiliyetleri ile melekler, ahiret hayatı ve insanın tekrar diriltilişi açısından incelenir. Ayrıca, Akseki ruh hakkında Yunan felsefesi, İslam felsefesi ve modern felsefe açısından bir değerlendirme yapar. Akseki, bu eseri 1918 yılında "Ruh Hakkında Bir Tedkîk-i İlmî veyahut Felsefe-i Ruh" adıyla kaleme almış, 1922 yılında ise "Ruh ve Bekayı Ruh" adıyla yeniden düzenlemiştir. Eser, Akseki'nin hayatta iken yayınlamayı planladığı ancak matbu halini göremediği ilk akademik metni olarak kabul edilir.

İnsan neden dünyaya geldi ve hayatın anlamı ne? sorularına farklı felsefi ve bilimsel yaklaşımlar bulunmaktadır: Felsefi Yaklaşımlar: Platon: Hayatın anlamı, bilginin en yüksek şekline ulaşmaktır. Aristo: Hayatın amacı, iyi olmaktır. Hedonizm: Hayatın anlamı, zevki yüksek tutup acıyı azaltmaktır. Kinizm: Hayatın amacı, sade ve şatafatsız bir yaşam sürmektir. Bilimsel Yaklaşımlar: Evrim Teorisi: İnsanlar, DNA molekülünün aktarılması ve korunması için evrimsel içgüdülerle dünyaya gelir. Bu yaklaşımlar, hayatın anlamı ve amacı konusunda çeşitli bakış açılarını temsil etmektedir.

Mahlukatın sonunda ne olduğuna dair bir bilgi bulunamamıştır. Ancak, mahlukat ile ilgili bazı bilgiler şu şekildedir: Arapça kökenli bir kelime olan mahluk, Türk Dil Kurumu'na göre 'yaratık' anlamına gelmektedir. İslam inancına göre mahlukat, Allah’ın yarattığı her şeydir. Mahlukat kavramı, insanların ve diğer tüm varlıkların Allah tarafından yaratıldığını belirtmek için kullanılır. Zamanla anlamı genişleyen mahluk, insanlar için toplu şekilde anlatma noktasında da kullanılabilir. Ayrıca, "Mahlûkat kaç saat sürer?" sorusunun cevabı, zamanla ölçülmesi mümkün olmayan bir metafordur.

Mülk Suresi (Tebareke), Kur'an-ı Kerim'in 67. suresidir ve Allah'ın varlığını, birliğini, kâinatı yaratıp yönettiğini ve ahiretin mevcudiyetini anlatır. Surenin ana konuları şunlardır: - Evrenin yaratılışı ve düzeni: Allah'ın kudretinin tabiata verdiği mükemmeliyet örnekleri. - İnsanın sorumluluğu: İnsana verilen duyu ve akıl vasıtasıyla gerçeğe ulaşması ve bu gerçeğe karşı direnenlerin ahiretteki durumu. - Kıyametin kopma zamanı: Peygamber Efendimiz'in, kıyametin ne zaman kopacağını soran inkârcılara cevabı. - Rızkın sadece Allah'tan olduğu: Allah'ın rahmetinin bir yansıması olarak verdiği nimetlerin bir an kesivermesi durumunda yeryüzündeki hayatın yok olacağına dikkat çekilmesi. Ayrıca, surenin kabir azabından koruyucu olduğu ve bu sebeple cenazelerin ardından okunmasının yaygın olduğu da belirtilir.

James C. Davis'in "İnsanın Hikayesi" kitabı, uzun insanlık tarihini sıkıcı bir olaylar yığını olmaktan çıkarıp, meraklı bir öyküye dönüştürüyor. Kitapta, insanlığın başlangıcından günümüze kadar olan süreç, efsaneler ve insan hikayeleriyle yoğrulmuş bir şekilde anlatılıyor. Ayrıca, yazarın tarihçi kimliği sayesinde, bazı bölümlerde dikkat çekici detaylar yer alıyor. Soner Duman'ın "İnsanın Hikayesi" kitabı ise, imanın aydınlığı ve inkârın karanlığı arasında insanın durumunu, inançla ilgili içsel arayışı ve varoluşsal soruları ele alıyor.

İslam inancına göre, ölen bir kişinin ruhu Allah'a rücu eder. Bazı İslam âlimleri, ruhların terbiye ve ıslahı için "Berzah Âlemi" adını verdikleri bir âleme gönderildiğini iddia ederler. Ruhun ölümden sonraki yolculuğu hakkında farklı görüşler bulunmakla birlikte, bu konuda kesin bir bilgi vermek mümkün değildir.