Kur'an

"Hem ondan alıkoyarlar, hem de kendileri ondan geri dururlar" ifadesi, Enam Suresi 26. ayette geçen bir cümledir ve şu anlama gelir: Bu karakterdeki insanlar, başkalarının Kur’an dinlemelerine ve Peygamber’e itaat etmelerine engel oldukları gibi, kendilerinin de Kur’an’dan ve Peygamber’den uzak durmaları sonucunda hem kendilerini hem de başkalarını helak ederler.

A'râf Suresi 204 ve 205. ayetler, Kur'an'ın okunması ve Allah'ın zikredilmesi için okunur. 204. ayet şöyle der: "Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, rahmet olunasınız". 205. ayet ise "Rabbini içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an ve gafillerden olma" emrini içerir.

En kısa ve en uzun sureler aynı değildir. En uzun sure, Kur'an-ı Kerim'de 286 ayet içeren Bakara Suresi'dir. En kısa sure ise 3 ayetten oluşan Kevser Suresi'dir.

Taha Suresi 113. ayet, Kur'an'ın Arapça olarak indirildiğini ve bu sayede insanların Allah'a karşı gelmekten sakınmaları veya bir uyarı olarak ibret almaları gerektiğini anlatır. Ayetin tam meali şu şekildedir: "Ve böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık".

Hasan Basri Çantay'ın en önemli eseri, "Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm" adlı açıklamalı Kur’an tercümesi olarak kabul edilir.

Siccin kelimesi, İslami inanışa göre "kötülerin amel defterlerinin bulunduğu yer" anlamında kullanılan bir Kur'an terimidir. Ayrıca, cehennemin veya oradaki vadilerden birinin adı olarak da kabul edilir.

Osmanlı hafızları, Kur'an-ı Kerim'i Osmanlı usulü denilen bir sistemle ezberlerdi. Bu sistemde: 1. Her cüz'ün son sayfasından başlanarak ezberleme yapılırdı. 2. Son sayfalar bitince birinci tur (şavt) tamamlanmış olurdu. 3. İkinci turda sondan ikinci sayfa, üçüncü turda sondan üçüncü sayfalar ezberlenirdi. 4. Her turda daha önce yapılan ezberler sürekli tekrar edilirdi, böylece önceki ezberler kuvvetlendirilirdi. 5. Yirmi turu bitirenler hafız olarak kabul edilirdi. Bu yöntem, hafızların Kur'an'ı eşit parçalara bölerek ezberlemelerini ve motivasyonlarını yüksek tutmalarını sağlardı.

"Tasfir" kelimesi iki farklı anlamda kullanılabilir: 1. Açıklama veya yorumlama: İslami terminolojide, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin açıklanması ve yorumlanması anlamında kullanılır. 2. Sarartma, sarıya boyama: Osmanlıca bir terim olarak, bir şeyin sarartılması veya ıslık çalmak için kullanılır.

"Nûn R" ifadesi iki farklı bağlamda kullanılabilir: 1. Kalem Suresi (Nûn Suresi): Kur'an-ı Kerim'in 52 ayetten oluşan ve Mekke döneminde inen bir suresidir. 2. "The Nun" Filmi: Korku Seansı serisinin bir spin-off projesi olup, Romanya'da bulunan bir manastırda 1952 yılında yaşanan paranormal olayları konu alır.

Tâlût, İsrailoğullarının peygamberinin tavsiyesi üzerine, Allah tarafından kral olarak seçildi. Bu durum, Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Peygamberleri onlara: 'Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi' dedi". Tâlût'un kral olmasının nedenleri arasında, ilmî ve cismî üstünlüğe sahip olması da yer alır; o, hem dinî, siyasî, fen, teknik ve savaş ilimlerinde başarılıydı, hem de iri cüsseli, güçlü ve güzeldi.

"Arza çıkmak" ifadesi, her yıl ramazan ayında, o zamana kadar nazil olan ayet ve sureleri Cebrail'in Hz. Peygamber'e, onun da Cebrail'e okuması anlamına gelir.

"Mim durağında durulması muhakkak" ifadesi, Kur'an-ı Kerim'deki durak işaretlerinden biri olan "mim durağı"nda kesinlikle durulması gerektiğini belirtir.

Etteki şeytan ifadesi, Kuran'da geçen şeytan kavramıyla ilişkilidir ve bu kavram şu özellikleri taşır: 1. Yalancı ve yeminci: İnsanları kandırmak için yalan söyler ve yemin eder. 2. Yaptırım gücü yok: İnsanları zorla saptıramaz, sadece vesvese vererek onları yanlış yollara yönlendirir. 3. Riyakar: İbadetlerini gösteriş veya menfaat amacıyla yapar. 4. İnsanın düşmanı: Müslümanları aldatmaya ve onları sapkınlaştırmaya çalışır. 5. Kötü arkadaş: Kafirlerin dostudur. Bu bağlamda, "eteki şeytan" ifadesi, şeytanın insan üzerindeki etkilerini ve onun aldatıcı yöntemlerini anlatan genel bir terim olabilir.

İhlâsın temel ilkeleri şunlardır: 1. Kur'an ve Sünnete Uygunluk: İbadetlerin, Kur'an-ı Kerim'de belirtilen şekilde ve Hz. Muhammed'in uygulamalarına uygun olarak yapılması. 2. Niyet: İbadetlerin yalnızca Allah'ın rızası için yapılması, her türlü riya ve gösterişten uzak durulması. 3. Samimiyet: Tutum ve davranışlarda sadece Allah'ın hoşnutluğunu gözetme, sözün öze uyması. Bu ilkeler, ibadetlerin geçerli ve manevi fayda sağlayıcı olmasını sağlar.

Müddessir Suresi 11. ayet, Velîd b. Mugîre adlı müşrikin durumunu anlatarak ondan bahsetmektedir. Ayetin meali şu şekildedir: > "Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak; kendisine geniş bir servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim, nimetleri yaydıkça yaydığım o kişiyi!". Bu ayet, nimetlere karşı şükretmek yerine Allah'a ve peygambere karşı nankörlük eden ve İslâm'ı boğmak isteyenlere öncülük eden bir kişinin cezalandırılacağını ifade eder.

"Ilmimni ziyoda qil" ifadesi, "ilmimni ziyadeleştir" anlamına gelir. Bu ifade, Kur'an'da geçen bir dua cümlesidir ve Toha suresinin 114. ayetinde yer alır: > "رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا".

Kur’an’ı anlamak ve yaşamak, Kur’an’ın ayetlerini kavramak, üzerinde düşünmek ve bu ilahi mesaja uygun bir şekilde hayatını şekillendirmek demektir. Bu, şu şekilde özetlenebilir: 1. Anlamak: Kur’an’ın emir ve yasaklarını, hikmet ve öğütlerini idrak etmek. 2. Uymak: Ahkamı ile amel etmek, gösterdiği yoldan yürümek. Kur’an, bir hidayet kaynağı ve hayat rehberi olarak, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için indirilmiştir.

"Ayet-i kerimeye göre dünyaya hizmet etmek", Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği gibi, Allah'ın insanlara sunduğu nimetlerden makul ölçülerde faydalanmak ve çalışmak anlamına gelir. Bu, insanın hem ruhen hem de bedenen kendisini güçlü hissetmesini sağlar ve "Sünnetullah" olarak adlandırılan, Allah'ın yeryüzünde geçerli olan kanununa uygun düşer.

Kim doğru bir yol tutarsa, bu kendi iyiliği için seçmiş olduğu bir yoldur. Bu gerçeği İsrâ Suresi'nin 84. ayetinde de şu şekilde ifade edilmektedir: > "De ki: 'Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar.' Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilmektedir".

Furkan adı, Arapça kökenli bir isim olup "doğruyu yanlıştan ayıran" veya "hak ile batılı birbirinden ayıran ölçüt" anlamına gelir. Ayrıca Furkan ismi, Kur'an-ı Kerim'in 25. suresinin adı olarak da kullanılır.