Eski Yunan filozofları rüyaları farklı şekillerde açıklamışlardır: Homeros, Hesiodos, Pindaros gibi şairler, Aeschylus, Sophokles, Euripides, tarihçi Herodot ve hekim Hipokrat, rüya konusunu dağınık ve sistemsiz bir şekilde ele almışlardır. Herakleitos, Empedokles, Parmenides, Leukippos ve Demokritos gibi Sokrates öncesi filozoflar, uyku ve rüyaların oluşumuna natüralist ve akılcı açıklamalar getirmeye çalışmışlardır. Pythagoras geleneği, ruhun tanrısal kökenine vurgu yapar ve uykuda ruhun bedenden ayrılarak tanrısal yurduna dönüş yolculuğu yaptığını, bu süreçte ilahi gerçeğe erişip onu açığa çıkardığını savunur. Herakleitos, rüyaların ilahi mesajlar olduğu düşüncesini reddeder ve konuya rasyonel ve epistemolojik bir bakış açısıyla yaklaşır. Aristoteles, rüyaların tesadüfi olaylar olduğunu ve geleceği haber vermediğini belirtir. İbn Sînâ, rüyaların gelecekten haber veren ve ilahi kaynaklı olabilen niteliklere sahip olduğunu savunur. Antik Yunan'da rüyalar, aynı zamanda tanrısal mesajlar içeren ve bireyin ruh sağlığına dair ipuçları veren olgular olarak da kabul edilmiştir.