• Buradasın

    Foucault deliliğin tarihini neden yazdı?

    Yazeka

    Arama sonuçlarına göre oluşturuldu

    Michel Foucault, "Deliliğin Tarihi" adlı eseri Batı toplumunda deliliğin zaman içinde nasıl farklı şekillerde algılandığını incelemek amacıyla yazdı 34.
    Foucault'ya göre, Orta Çağ'da deliler toplumun bir parçası olarak kabul edilirken, modern çağda akıl hastanelerine kapatılmaya başlanmışlardır 3. Bu değişim, sadece tıbbi bir mesele değil, iktidarın toplum üzerindeki kontrolünü artırma stratejisinin bir parçasıdır 3.
    Dolayısıyla, Foucault'nun bu çalışması, aklın tarihini ve toplum düzeninin varlığını delilik kavramı üzerinden anlamayı sağlar 15.
    5 kaynaktan alınan bilgiyle göre:

    Konuyla ilgili materyaller

    Deliliğin Tarihi ne anlatıyor?

    Michel Foucault'nun "Deliliğin Tarihi" kitabı, Batı toplumlarında deliliğin Orta Çağ'dan itibaren nasıl tanımlandığını ve dışlandığını araştırır. Kitapta ele alınan bazı konular: Orta Çağ'da delilik: Bu dönemde delilik, gündelik yaşamın bir parçası olarak kabul edilirdi ve kaçıklar sokaklarda dolaşırdı. Modern dönemde değişim: Moderniteyle birlikte deliler tehlikeli görülmeye başlandı ve tımarhanelere kapatıldı. Deli kavramının toplumdaki yeri: Foucault, "deli"nin toplum içindeki rolünü ve her çağın arınma süreçlerinde nasıl bir işlevi olduğunu inceler. Aklın tanımı: Akıl, kendini deliliğin zıddında tanımlar; bu nedenle delilik, toplum düzeninin varlığı için gereklidir.

    Foucaulda göre iktidar nedir?

    Foucault'ya göre iktidar, çok boyutlu ve karmaşık bir yapıya sahiptir; yalnızca devlet veya mülkiyet üzerinden değil, aynı zamanda güç ilişkileri ve stratejik etkileşimler üzerinden de anlaşılır. Bazı temel özellikleri: Her yerde varlık: İktidar, her yerde bulunur ve çeşitli mikro iktidarlardan makro iktidarlara kadar farklı biçimlerde ortaya çıkar. Üretkenlik: Yaşamı destekleyen ve güçlendirmeye yönelik bir yapıdır; pozitif bir güç olarak bireyleri disipline eder ve nüfusun düzenlenmesini sağlar. İlişkisellik: Davranışları ve olası sonuçları yönlendiren bir strateji olup, iki güç ilişkisi arasında karşılıklı bir etkileşim ve yapılandırma biçimidir. Bilgi ile ilişki: İktidar, bilgi üretir ve bu bilgi, iktidarın etkilerini yaratır; bilgi ve iktidar birbirini karşılıklı olarak belirler. Foucault'ya göre iktidar, yalnızca özgür özneler üzerinde ve onların özgürlüğü çerçevesinde işleyebilir; bu nedenle iktidarı kötü olarak görmek yerine, onun yönetim ve yapılandırma ilişkisinin tek yönlü hale geldiği durumlarda tahakküm olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunur.

    Foucault biyopolitika nedir?

    Michel Foucault'nun yorumuyla biyopolitika, modern toplumlarda "özne"yi kuran ve dönüştüren bir mekanizma olarak iktidarı, iktidarı kuran ve sürdüren enstrümanları ve iktidarın işleyişini çözümlemek üzere geliştirilen açıklamaların adıdır. Biyopolitika, yaşamın yönetimi üzerine odaklanır ve iktidarın, nüfusları kontrol etme ve yönlendirme biçimlerini inceler. Foucault'ya göre biyopolitika, 18. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan kapitalizmin, ilk olarak iş gücündeki üretici kuvveti sosyalleştirmesiyle önem kazanmıştır. Foucault, biyopolitikanın eski disiplinci iktidar modeline göre baskıcı ve sınırlandırıcı olmadığını, aksine bedeni güçlendirmek, koordine etmek ve denetlemek zorunda olduğunu belirtir. Ancak Foucault, insan bedenini yaşatma üzerinden şekillenen biyopolitikanın, ırkçı düşünce yapısında, ölüm ve öldürme eylemlerini de kullanabildiğini ifade eder. Biyopolitika terimi, ilk kez Foucault tarafından 1974'te bir derste kullanılmıştır.

    Foucault neyi savunur?

    Michel Foucault'nun savunduğu bazı temel fikirler şunlardır: Hakikat ve bilgi: Hakikat, iktidar ilişkileri ile iç içe geçmiş bir prosedürdür ve tarihsel süreç içinde değişir. İktidar: İktidar, her yerde var olan ve karmaşık stratejik süreçlerle işleyen bir yapıdır; merkezi bir otorite gerektirmez ve direnişle bir arada var olur. Özne: Özne, toplumsal ilişkiler ve söylemsel pratikler içinde oluşur; faillik ve nedensellik atfedilemez. Disiplinci iktidar: Modern iktidar, bireyleri normalleştirici ve denetleyici bir yapı ile kontrol eder; bu, panoptikon gibi mimari yapılarda ve toplumsal kurumlarda kendini gösterir. Kendilik etiği: Bireyler, kendi yaşamlarını bir sanat eseri gibi şekillendirebilir ve ahlaki özneler haline gelebilir. Foucault, aynı zamanda Marksizm ve varoluşçuluk gibi akımlara karşı çıkmış, Nietzsche ve Heidegger'in düşüncelerinden etkilenmiştir.

    Foucault panoptikonu neden eleştirdi?

    Michel Foucault, panoptikonu bireylerin özgürlüğünü kısıtladığı ve onları görünmez normlar hapishanesinde yaşamaya zorladığı için eleştirmiştir. Foucault'ya göre panoptikon, bireylerin davranışlarını içselleştirilmiş gözetimle sürekli denetim altında tutmayı hedefler. Foucault, panoptikonun sadece bireyleri baskı altına almakla kalmadığını, aynı zamanda onların düşüncelerini, davranışlarını ve kimliklerini biçimlendirdiğini savunur. Ayrıca, panoptikonda bireylerin yaşam biçimlerinin belirli normlar çerçevesinde olması gerektiği ve bu normlara uymayanların "uyumsuz", "anormal" ve "öteki" olarak damglandığı eleştirisi de yapılmıştır. Foucault'nun panoptikon eleştirisinin temelinde, bireylerin öznel deneyimlerini yaşayamadıkları ve kimliklerinin dayattığı sınırları aşamadıkları görüşü de yer alır.

    Foucaulta göre hapishane neden fabrikaya benzer?

    Foucault'ya göre hapishane, fabrikaya benzer çünkü her iki kurumda da disiplin ve gözetleme gibi benzer iktidar teknikleri uygulanmaktadır. Foucault, on dokuzuncu yüzyıl sanayi kapitalizminde, fabrikalarda, bürolarda, hastanelerde ve okullarda iktidarın beden üzerinde değil, daha çok içselleştirilmiş bir şekilde uygulandığını savunur.

    Foucault disiplin ve ceza ne anlatıyor?

    Michel Foucault'nun "Disiplin ve Ceza" adlı eseri, modern çağda batıda uygulanan cezalandırma sistemlerini sosyal ve teorik açıdan irdeler. Foucault'ya göre hapishaneler, suçluları hümaniter bir anlayışla cezalandırmak amacıyla yaratılmamıştır. Eserde ele alınan bazı konular: Kültürel değişimler ve suç algısı: Kültürel değişimler, neyin suç olup olmadığını etkiler. İktidarın beden üzerindeki etkisi: İktidar, bedeni işkence edilen bir formdan çıkararak disiplinize eder. Panoptikon metaforu: Panoptikon, bireylerin davranışlarını düzenleyen ve onları uyumlu hale getiren bir mekanizmadır. Zamansallaştırma: Bireylerin düşünce, tutum ve davranışları, zamanın sosyal düzenlenmesi içinde disiplin ve kontrol edilir. Foucault, iktidarın doğrudan baskı yoluyla değil, bilgi, gözetim ve normlar aracılığıyla işlediğini savunur.