"Abayı yakmak" deyimi, Osmanlı dönemine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Deyimin kökeni şu şekilde açıklanır: Soğuk bir kış gecesinde, dervişler yün hırkalarına bürünerek tekkenin dershanesinde halka olup oturmuşlardır. Şeyh Efendi, derin konulara dalmış ve anlattıkça coşmuştur. Onu dinleyen dervişler de coşmuş, halden hale geçmişlerdir. O sırada, ortadaki ateşten sıçrayan bir kıvılcım, sırtı ateşe dönük bir dervişin abasına (yünden yapılan, kaba kumaştan bir giysi) yapışmış ve duman tütmeye başlamıştır. Derviş, yandığının farkında değildir; çünkü o, yâr aşkına, pîr aşkına başka bir ateşin içinde yanmaktadır. Nihayet durumu fark eden Şeyh Efendi, müridini ikaz ederek yanmaktan kurtarmış ve "abayı yakmak" deyimi dile yerleşmiştir. Deyim, günümüzde genellikle birine aşık olmak, birine gönül vermek anlamında kullanılır.