Kınalı Ali'nin gerçek hikayesi şöyledir: 1915 yılında, Çanakkale'de geçmektedir. Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken onlarla sohbet eder ve "Nerelisin?" gibi sorular sorar. Üsteğmenin gözüne, saçının ortası sararmış bir delikanlı takılır. Yanına çağırdığı delikanlıya adını ve nereli olduğunu sorar. Delikanlı, adının Ali olduğunu ve Tokat'ın Zile kazasından olduğunu söyler. Üsteğmen, Ali'nin saçının neden kınalı olduğunu sorar. Ali, cepheye gelmeden önce annesinin ona kına yaktığını, nedenini ise bilmediğini söyler. Üsteğmen, "Gidebilirsin Kınalı Ali" der. Cephede, tüm arkadaşları Kınalı Ali demekle yetinmez, saçındaki kınayı da alay konusu yaparlar. Bir gün, ailesine mektup yazmak ister. Ali söyler, arkadaşları yazar. "Sevgili anne babacığım, ellerinizden öperim, ben burada çok iyiyim, beni merak etmeyin" diye başlayan mektupta, kız kardeşini ve kendinden küçük erkek kardeşini sorar. Köydekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır. Kendilerini merak etmemelerini, kendileri var oldukça düşmanın bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır. Gururla mektubu bitirirken aklına gelir ve en sona şöyle yazdırır: "Anacığım, kafama kına yaktın; burada komutanlarım ve arkadaşlarım benimle hep dalga geçtiler." Kınalı Ali'nin gerçek hikayesinin devamı şu şekildedir: Aradan zaman geçer. İngilizler, kesin netice almak için tüm güçleriyle Gelibolu'ya yüklenir. Cephede savaşan askerler, önceleri birer birer, sonraları beşer beşer, onar onar şehit düşer. Gelen destek güçleri de yeterli olmaz ve sayıları giderek azalır. Gelibolu düşmek