Burçak Tarlası türküsünün hikayesi, kente gelin giden bir kadının, kocasının köyüne yerleşince çalışma hayatındaki güçlüklerle karşılaşmasını anlatır. Tokat’ın Niksar ilçesinin köylerinden birinde yaşayan İhsan, köyde çalışkanlığı ve elinin çabukluğuyla bilinen, kara kaşlı, kara gözlü bir Anadolu delikanlısıdır. Köy ahalisi kadar annesi de memnundur oğlundan, en büyük dileği her anne gibi ölmeden önce oğlunun mürüvvetini görebilmek, hayırlı bir gelin alabilmektir. Gece gündüz dualar eder, becerikli, güçlü, kuvvetli, hamarat bir gelini olsun diye. Derken İhsan’a askerliğini yapmak üzere İstanbul’a gider. İlk defa gurbete çıkan İhsan tedirgin olsa da içinde büyük bir coşku vardır. İstanbul’da en büyük zevki ise denize bakıp hayaller kurmak olan İhsan, izin gününde deniz kıyısında otururken, yüzü peçeli, aşık bakışlı bir kadınla karşılaşır. Bu kadının adı Banu’dur. Gel zaman git zaman İhsan ve Banu arasında başlayan aşk, evliliğe kadar gider. İhsan, Banu’yu babasından ister. Babası evvela vermek istemez kızını, fakat biricik kızının da sevdalı olduğunu görünce dayanamaz. İhsan’dan kızını yad ellerde incitmeyeceğine dair sözler aldıktan sonra, kabul eder ve alelacele sade bir düğün yapılır. Sonra düşerler karı-koca Niksar yollarına. Anne babasının evinde el bebek, gül bebek yetişmiş olan İstanbullu zengin kız, duvarı tezekli, iki göz odalı bir köy evinde bulur kendini. Kocasının bir süre idare edelim sözleri ve ona olan aşkından elinden bir şey gelmez. Hem baba evinden de çıkmıştır bir kere, mecbur katlanır. Daha elindeki kına solmadan tarlaya, toprağa, kaynanasının yardımına koşmak zorunda kalır. Uçsuz bucaksız tarlanın ortasında kalakalan Banu, kaynanasının, görümcesinin çıplak elleriyle dikenler arasında burçak yolduklarını görünce şaşakalır. Kayınvalidesinin uyarısıyla kendine gelir ve zamanla alışır yeni hayatına, artık güneş Banu’nun üzerine doğmamaktadır. Bu haline alışsa da içindeki acısı dinmeyen Banu,