• Buradasın

    John Locke'un "Hoşgörü Üzerine Bir Mektup" ve 17. Yüzyıl Siyasal Düşüncesi

    youtube.com/watch?v=EWPV67A7IcY

    Yapay zekadan makale özeti

    • Bu video, bir eğitim dersi formatında olup, konuşmacı John Locke'un "Hoşgörü Üzerine Bir Mektup" eserini ve 17. yüzyıl siyasal düşüncesini detaylı şekilde ele almaktadır.
    • Video, 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa'da yaşanan siyasal dönüşümleri açıklayarak başlayıp, İngiltere'deki çitleme hareketi ve siyasi gelişmeleri anlatmaktadır. Ardından John Locke'un doğa durumu ve doğal hak kavramları Thomas Hobbes'un düşünceleriyle karşılaştırılarak ele alınmakta, son olarak ise Locke'un "Hoşgörü Üzerine Bir Mektup" eserinin ana argümanları, hoşgörü hakkının üç istisnası ve devlet-kilise ilişkisi üzerinde durulmaktadır.
    • Videoda ayrıca Locke'un dini ve siyasal alanların birbirinden bağımsız olduğunu, siyasal alanın dışsal ve pragmatik olduğunu, dinsel alanın ise içsel ve vicdanla ilgili olduğunu vurguladığı anlatılmaktadır. Konuşmacı, Locke'un bu düşüncelerinin günümüz siyaseti ve dini anlayışına dair güncel değerlendirmeler sunarak videoyu sonlandırmaktadır.
    00:0517. Yüzyıl Siyasal Düşüncesinin Önemi
    • 17. yüzyıl siyasal düşünce tarihi için çok verimli bir yüzyıl olmuştur, bu yüzyılda pek çok önemli eser yazılmış ve siyasal tarihe yer etmiş isimler yaşamıştır.
    • 16. yüzyıldan itibaren Avrupa'da meydana gelen siyasal çalkantılara yanıt verme ihtiyacı 17. yüzyılda büyük bir aciliyet kazanmıştır.
    00:5716. ve 17. Yüzyıllarda Yaşanan Siyasal Çalkantılar
    • Bu siyasal çalkantılar iki temel dönüşümle ilgilidir: modern devletin ortaya çıkışı ve reformasyon hareketi.
    • 16. yüzyıla gelindiğinde Avrupa'da ticaret kapitalizmi yer etmiş, burjuva sınıfı ekonomik güç kazanmış ve siyasal alanda önemli bir potansiyel haline gelmiştir.
    • Avrupalı krallar, burjuva sınıfı ile ittifak kurarak Roma-Germen imparatorlarını ve papalara karşı üstünlüklerini ilan etmiş ve modern devleti ortaya çıkarmışlardır.
    02:29Modern Devletin Özellikleri
    • Modern devletler önceki yüzyılların devletlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri merkeziyetçilik olmuştur.
    • Modern devletler, tebaaları üzerinde gelişmiş disiplin mekanizmaları uygulayabilecek kapasiteye sahipti ve anonim bir bürokrasi sınıfını kontrol etmekteydi.
    • Standartlaşmış bir hukuk düzeni, ülke sınırları içerisinde uygulanan hukuk, modern devletlerin ayırt edici özelliklerinden biriydi.
    03:41Modern Devletlerin Yükselişi ve Meşruiyet Anlayışı
    • Modern devletlerin yükselişi, Vestfalya düzeni ile uluslararası siyasetin esas öznelerinin modern ulus-devletler olacağı bir noktaya doğru gelişmeye başlamıştır.
    • Ortaçağ'ın geleneksel siyasal meşruiyet teorileri, iki kılıç kuramı olarak bilinen kilisenin öne sürdüğü iddialar zayıflamaya başlamıştır.
    • Modern devletler ve krallar, kendi mutlakiyetçi rejimlerini kurarak, ortaçağ'ın meşruiyet anlayışından ayrı bir siyasal teoloji geliştirmişlerdir.
    06:35Reformasyon Hareketi
    • Reformasyon hareketi, Avrupa'da Katolik Kilisesi'ne karşı yeni ve alternatif bir Hristiyanlık yorumu olan Protestanlığın ortaya çıkmasıdır.
    • Reformasyonun hızlanma döneminin başlangıcı genellikle 1517 olarak kabul edilir, bu tarihte Martin Luther Wittemberg kilisesinin kapısına 95 tezini çakmıştır.
    • Luther'in 95 tezi, Katolik Kilisesi'nin pek çok önemli uygulamasını ve dogmasını eleştirmekte, özellikle endülüjans uygulamalarını eleştirerek kilisenin ekonomik ağlarını tehdit etmektedir.
    08:19Reformasyonun Etkileri ve Diğer Çalkantılar
    • Reformasyon hareketiyle birlikte 16. yüzyılda Avrupa dini anlamda çok daha heterojen bir yer haline gelmiştir.
    • Modern devletler yeni bir siyasal teoloji ile kendilerini meşrulaştırırken, Avrupa dini bakımdan hızla çeşitlenmekte ve çoğullaşmaktadır.
    • 16. yüzyılda ve 17. yüzyıl başında yaşanan diğer iki önemli gelişme: ortaçağ'ın siyasal, toplumsal ve ekonomik yapılarının çözülmekte olması ve kolonileşme faaliyetlerinin ortaya çıkmasıdır.
    09:16Ekonomik Çalkantılar ve Siyasal Karmaşıklık
    • İspanyol İmparatorluğu'nun Güney Amerika'daki kolonilerinden gelen gümüş ve altın akımı, Avrupa ekonomilerinde büyük bir enflasyon dalgasına neden olmuştur.
    • Modern devletin kurulması, reformasyon hareketi, ortaçağ'ın toplumsal ve siyasal yapılarının çözülmekte olması ve kolonileşme hareketinin ekonomik çalkantıları Avrupa'da siyasal karmaşıklığa neden olmuştur.
    • Bu siyasal karmaşıklık, Avrupa'nın altını üstüne getiren din savaşları ve iç savaşları şeklinde ortaya çıkmıştır.
    11:50İngiltere'de Çitleme Hareketi ve Ekonomik Değişim
    • İngiltere'de çitleme hareketi erken bir dönemde başlamış ve toprak sahipleri kendi topraklarını çitlerle çevrerek hayvan yetiştirme ve yün ticareti yapmaya başlamıştır.
    • Bu hareketle İngiltere'de kır ekonomisi erken bir tarihte ticaret kapitalizmi ile eklemlenmeye başlamıştır.
    • Fransa'da kırsal ekonomi 18. yüzyılın sonuna kadar feodal yapıyı korurken, İngiltere'de küçük toprak sahipleri ile burjuvalar arasında bir ittifak oluşmuştur.
    13:16İngiliz Ulus Devleti ve Siyasi Gelişmeler
    • Bu küçük toprak sahibi-burjuva ittifakı önce İngiliz krallarına destek olurken, sonra İngiliz parlamentosunda yer alarak önemli bir özne haline gelmiştir.
    • İttifak ilk olarak protestan kimliğini benimseyerek modern İngiliz mutlakiyetçiliğini desteklerken, sonra parlamentarizmi savunarak krallara karşı çıkmıştır.
    • İngiltere'de parlamenterizm savunucuları aynı zamanda protestanlığı savunurken, mutlakiyetçiliği katoliklikle özdeşleştirmişlerdir.
    16:09İngiliz Liberalizminin Doğuşu
    • İngiliz liberalizmi 17-18. yüzyılda oluşmaya başlamış ve temel sorusu "dinsel bakımdan çoğulculuğun olduğu bir toplumda siyasal istikrar nasıl sağlanabilir?" şeklinde olmuştur.
    • İngiliz liberalleri sadece dinsel çoğulculuk değil, sosyal ve kültürel çoğulculuk içinde toplumsal barışı nasıl sağlayacaklarını düşünmüştür.
    • Bu tartışmanın en merkezi figürü Thomas Hobbes olmuştur.
    18:20Thomas Hobbes'un Siyasi Felsefesi
    • Hobbes'a göre toplumsal düzenin kurucusu devlettir ve siyasal iktidar ahlaki bir temelde kurulmaz, çünkü doğa durumu ahlaki bir alan değildir.
    • Hobbes'un devleti bir siyasal teoloji değil, ahlakın koşulu olarak görmüştür.
    • Hobbes'a göre toplumsal barış ancak mutlak bir iktidarın olduğu yerde söz konusu olur ve devlet bizim ticareti, bilimi, sanatı, huzuru ve barışı borçlu olduğumuz unsurdur.
    20:53John Locke ve Hobbes Arasındaki Farklar
    • John Locke, Thomas Hobbes'a çok benzer sorular sorarken, siyasal düşüncesinin pek çok boyutunda ondan ayrılır.
    • Hobbes'a göre doğa durumu insanın toplumsallık öncesindeki, toplumsal etkilerden tamamıyla yalıtılmış halidir, Locke'a göre ise insan doğası insanı diğer canlılardan ayıran temel niteliği anlatır.
    • Hobbes'ta doğal hak bir hukuki hak değil, doğal eğilimdir; Locke'da ise doğal hak dünyevi bir kural koyucunun olmadığı durumda Tanrısal kaynaklı haklardır ve akıl yoluyla erişilebilir.
    24:43John Locke'un Doğa Durumu Anlayışı
    • John Locke'un doğa durumu, toplumdan kaynaklı olumsuz etkiler olmaksızın, Tanrı'nın bize bahşettiği ve aklımızla ulaşabildiğimiz hakları kullanarak yaşadığımız bir durumdur.
    • Doğa durumu bir hipotezdir ve Tanrı'nın öngördüğü yaşam biçimini ifade etmek için kullanılır.
    • Hobbes'un doğal durumu ile karşılaştırıldığında, Locke'un doğa durumu daha ahlaki bir temele dayanır ve hakların ihlal edilebileceğini kabul eder.
    27:13John Locke'un Siyasal ve Ahlaki Sistemi
    • John Locke siyasal bir teoriyi teolojik bir ahlak sistemi içinde temellendirir, rasyonel bir ahlak yerine Tanrı'nın emirlerine dayanır.
    • Locke'un düşüncesi, dini çeşitliliğin olduğu bir toplumda siyasal bir teolojik ahlakla devleti temellendirmenin sorun yarattığına dair sorulara yanıt verir.
    • Locke, siyasal düzenin mutlaklaşması ve tiranlaşma tehlikesini önlemek için kapsayıcı bir teolojik çerçeve kullanır.
    29:25Locke'un Çoğulculuk Anlayışı
    • John Locke çoğulcu bir toplumsal yapıyı savunur, ancak bunu 20. yüzyıl liberallerinin ahlaki nötralizm savunusu gibi değil, ahlaki bir temele dayandırır.
    • Locke'a göre çoğulculuk ahlaken doğru olduğu için savunulmalıdır, ahlaki nötralizm değil.
    • Yönetimin dayatma yerine hoşgörülü ve insanların doğal haklarına saygılı olması gerektiğini savunur.
    32:33John Locke'un Teolojik Çerçevesi
    • John Locke, siyasal düşüncesini dayandırdığı teolojinin, yaratıcı ve yargılayıcı Tanrı fikrini kabul eden herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir teoloji olduğunu düşünür.
    • Bu teolojik çerçeve, Protestan, Katolik, Yahudi, Müslüman olmak üzere farklı dinlere inananların da paylaştığı genel ilkelere dayanır.
    • Locke'a göre yaratıcı tek Tanrı bizi özgürce dünyaya göndermiş ve bu dünyada özgürce hareket edebileceğimiz, ancak diğer dünyada yaptıklarımızın hesabını sorulacağı bir sistem vardır.
    34:36John Locke'un Eserleri ve Hayatı
    • 1689 yılında John Locke'un en önemli üç eseri aynı yıl yayınlanır: "Hükümet Üzerine İki İnceleme", "İnsan Anlığı Üzerine Bir İnceleme" ve "Hoşgörü Üzerine Bir Mektup".
    • Bu eserler Hollanda'da yayınlanır, çünkü Locke yakın arkadaşı ve siyasi danışmanı Şef ile birlikte İngiliz Kralı'nın karşıtı olarak Hollanda'ya kaçmıştır.
    • "Hoşgörü Üzerine Bir Mektup" Latince olarak yayınlanır, bu da Locke'un eserini sadece İngiliz okuyucularına değil, tüm Avrupa'ya hitap etmek istediğini gösterir.
    37:14John Locke'un Hoşgörüsüne Bir Mektubu
    • 17. yüzyılda Avrupa'da dini baskılar yaygınken, John Locke "Hoşgörüsüne Bir Mektubu" adlı eserini yazarak siyasal iktidarın insanların dini inançlarına ve pratiklerine müdahale etme hakkı konusunu ele aldı.
    • Locke'un kitabı Latince yazılmış ve Avrupa genelinde okunmasını arzulamış, ancak kendi imzasıyla yayınlanmamış ve hayatının sonuna kadar yazarlığını kabul etmemiştir.
    • Eser, siyasal ve dinsel alanların ontolojik argümanlarını ve iç içe geçmesinin olumsuz sonuçlarını ele alarak günümüz siyaset anlayışına dair güncel konular sunmaktadır.
    40:52Hoşgörü Hakkı ve Temelleri
    • Locke, devletlerin iktidarın insanların dini inançlarına karışma hakkı var mı diye soruyu hak temelli yaklaşıyor ve vatandaşların hoşgörü hakkı olduğunu savunuyor.
    • Hoşgörü hakkı, insanların dini pratiklerini ve inançlarını özgürce takip edebilmek için devlete karşı ileri sürebilecekleri bir hak olarak tanımlanıyor.
    • Locke'a göre, insanların nihai hesabını Tanrı önünde verecekleri için dünyada nihai yargıc olmadığı bir ortamda iki önemli uğraşları var: kendi ruhlarını korumak ve toplumsal barışı korumak.
    43:36Hoşgörü Hakkının Sınırları
    • Locke, hoşgörü hakkının devlete karşı ileri sürülemeyeceği durumlar olduğunu ve bunları dar bir çerçevede tanımlıyor.
    • İlk sınırlama, temel ahlak kurallarına aykırı olan inanışların hoşgörü hakkından faydalanamaması; çünkü hoşgörü hakkı toplumsal barışı sağlamak için var.
    • İkinci sınırlama, çoğunluk tarafından hoşgörü hakkı tanınmayan dini cemaatlerin hoşgörü hakkından yararlanamaması.
    • Üçüncü sınırlama, ateistlerin (Tanrı tanımazlar) hoşgörü hakkından yararlanamaması; Locke bunun nedenini toplumsal sözleşmelerin ve güven dokusunun Tanrı inancına dayandığını savunuyor.
    49:06John Locke'un Tanrı İnançına Göre Sözleşmeler
    • John Locke, insanların sözleşmeleri tutmasının temelinde bir tanrı inancının olduğunu savunuyor; insanlar devletin hukukundan kaçabilirler ama mahşerden kaçamayacaklarına inanıyorlar.
    • Locke, ateistlerle sözleşmeye güven duygusu geliştirilemeyeceğini ve ateistleri toplumsal bağları bozucu etkileri olan antisosyal bireyler olarak görüyor.
    • Bu görüş, Locke'un yaşadığı dönemdeki dinsel önyargılardan tam olarak arınamadığını gösteriyor.
    50:37Hoşgörü Hakkının İstisnaları
    • Hoşgörü hakkının üç istisnası vardır ve Locke'un toplumsal yaşamın temelinde ahlaki kuralların bulunduğunu savunuyor.
    • Siyasal olan, toplumsal barışı sağlamak için temel ahlaki kuralları korumak zorundadır.
    • Locke, siyasal olanın görevinin toplumu ahlakileştirmek veya dindarlaştırma projesi gütmemesi gerektiğini vurguluyor.
    53:57Kilise ve Devletin Mutsuz Anlaşması
    • Locke, devlet ve kilisenin iç içe geçmesi fikrini doğru bulmuyor ve bunu "kilise ve devletin mutsuz anlaşması" olarak adlandırıyor.
    • Locke'un kitabında "kilise" kavramı herhangi bir tek kilise değil, dini cemaatleri kastediyor.
    • Devlet ve kilise arasındaki bu anlaşmanın her iki tarafı da yararlanıyor: devletin yönetim kapasitesini artırırken, dini liderlerin kendi cemaatlerini kontrol altına alma kapasitesini arttırıyor.
    57:11Devlet ve Kilisenin Kuruluş Amacı
    • Locke, devlet ve kilisenin birbirine ontolojik bakımdan benzer olduğunu, her ikisinin de yapay varlıklar olduğunu ve zorunluluğa değil toplumsallığa dayandığını belirtiyor.
    • Her iki kurumsal yapı da insanlar tarafından belli bir amaca ulaşmak için kurulmuştur.
    • Devletin ilkesi siyasal birlik ve toplumsal barışken, cemaatin ilkesi imandır; devlet sivil özgürlükleri korumak için kurulurken, dini topluluklar insanların hayatını erdem ve dindarlık kurallarına göre düzenlemek için kurulmuştur.
    1:00:35John Locke'un Dini ve Siyasal Alanlar Hakkındaki Görüşleri
    • Dinsel alanın kuruluş amacı, insan hayatına erdem ve dindarlık kurallarına göre düzenlemektir.
    • Din, zahiri ihtişam meydana getirmek, ruhani egemenliği ele geçirmek veya zorlayıcı kuvvet uygulamak için kurulmamıştır.
    • Locke'a göre devletin kuruluş amacı ile dini cemaatin kuruluş amacı ilişkisiz, birbirinden çok ayrıdır.
    1:01:29Siyasal ve Dinsel Alanların Karşılaştırılması
    • Siyasal alan, bireye dışsal olanla ilgili, dünyevi bir şimdiki zamanın pragmatizminde işleyen bir alan olarak tanımlanır.
    • Dinsel olan, iç işle ilgili bir şeydir; insanların içsel olarak ikna edilmesinin peşindedir.
    • Siyasal alan şimdiki zamanla ilişkisine zıt olarak, iman şimdiki zamandan bağımsız ebedi bir zamansallıkla irtibatlanmak durumundadır.
    1:03:35Devlet ve Cemaat Arasındaki Mutsuz Anlaşma
    • Devlet ile cemaat arasında anlaşmanın mutsuz olmasının sebebi, siyasal olanla dinsel olanın iç içe geçmesidir.
    • Siyasal güç, dini liderleri güçlendirirken dünyevileştirir ve din bezirganları haline gelir.
    • Siyasal liderler tiranlaşmasını kolaylaştırmak için cemaatleşme yönelirken, siyasal olan aşkın bir zamansallığın alanına çekilir ve absürt gerçeklikle ilişkisini yitirmiş bir tiranlık haline gelir.
    1:06:24Modern Çağda Devlet ve Din İlişkisi
    • 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren dünyanın pek çok ülkesinde dini grupların siyasal özneler olarak ortaya çıktığı bir ortamda yaşıyoruz.
    • 21. yüzyılın ilk çeyreğinde siyasal alanda dini kavramlar, metaforlar ve semboller giderek yoğunlaşmıştır.
    • John Locke, devlet ve siyasetin dini alanla iç içe geçmesinin sadece siyasal alanın geleceği değil, aynı zamanda dinsel alanın öncelikleri bakımından da iyi bir fikir olmadığını hatırlatır.

    Yanıtı değerlendir

  • Yazeka sinir ağı makaleleri veya videoları özetliyor