Yapay zekadan makale özeti
- Kısa
- Ayrıntılı
- Bu video, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde gerçekleşen bir akademik sohbet formatındadır. Konuşmacılar arasında Profesör Dr. Cafer Şen, Profesör Dr. Cevher, Profesör Dr. Ferri Çalıkuşu, Profesör Dr. Şahika Karaca ve İbrahim Hoca gibi akademisyenler bulunmaktadır.
- Sohbet, dilin simgesel ve imgesel dönemleri, edebiyatın matematiksel incelenmesi, psikanalitik eleştiri kuramları ve edebi metinlerin yorumlanması üzerine odaklanmaktadır. Konuşmacılar, Julia Kristeva, Jacques Lacan, Freud gibi psikanalitik düşünürlerin teorilerini edebiyat metinlerine uygulamalarını, dilin formüle edilemezliğini ve edebiyatın çok anlamlı doğasını tartışmaktadır.
- Sohbette Sevim Burak, Feride Gülbül, Oğuz Atay, Edip Cansever, Halit Ziya Usakligil ve Ihsan Oktay Anar gibi Türk yazarların eserleri üzerinden örnekler verilmekte, "Ferah Feza" ayini, "Kiralık Konak" ve "Suskunlar" gibi eserlerin psikanalitik yaklaşımla incelenmektedir. Ayrıca minör edebiyat kavramı, gerçeklik arayışı ve sesin edebiyat içindeki önemi gibi konular da ele alınmaktadır.
- Dilin İmgesel Dönemi ve Özellikleri
- Lakanın imgesel gerçek dönemi, dilin simgesel alandaki toplumsal söylemden minör bir yapıya dönüşerek tek mutlak anlamdan çok anlamlılığa doğru bir eksen içerisinde gerçekleşmektedir.
- Bu dönemde dil parçalanarak çoklu anlam, anlamsızlık, anakronizm (zaman dışılık), sesin önem kazanması, ritim ve müzikalite gibi özellikler ortaya çıkmaktadır.
- İnsanın doğumundan itibaren özneleşme süreci sesten söze doğru ilerlerken, dişil yazıda bu sıralama tersine işleyerek sözden sese, anlamdan anlamsızlığa doğru bir dönüşüm yaşanmaktadır.
- 01:47Julia Kristeva'nın Düşünceleri
- Julia Kristeva'ya göre dil simgesel alanda oluşturulur ve kişinin gerçeği bastırılarak bu süreç gerçekleşir.
- Bebek doğduğunda bedeni dürtülerden oluşur ve bu dürtüler bastırılarak söylem alanında özne ortaya çıkmaya başlar.
- Kristeva'ya göre dürtüler tamamen bastırılmaz ve insan hayatında zaman zaman formlara girerek ortaya çıkar.
- 03:13İmgesel Alan ve Edebi Metinler
- İmgesel alan annenin alanı olarak değerlendirilmekte ve şiirsel dilin metinlerde ortaya çıkması bu alana işaret etmektedir.
- Dişil yazıda anlamın kaybolması zaman ve mekanın belirsizleşmesine, anlatıcının çok sesli hale gelmesiyle anlam karmaşasına sebep olmaktadır.
- Dişil yazıda cümleler yarım bırakılabilir, kelimeler anlamsız kümeler halinde sıralanabilir ve sesli harflerin yerine sessiz harf konulabilir.
- 05:17Dişil Yazıda Sınıflandırma ve Örnekler
- Dişil yazıda mesaj-ses/söz karşıtlığı, çok anlamlılık, anlamın parçalanması, cümle yapıların bozulması gibi özellikler gözlemlenmektedir.
- Sevim Burak'ın "Everest My Lord" eserinden "yorgunluk yavaş yavaş kapıyı açar" ifadesi, kelimelerin yapısının bozulması örneğidir.
- Feride Günl'ün "dün açtı, bugün kapalı" ve "nokta nokta günü, nokta nokta açık, nokta nokta dün kapalı" ifadeleri de kelimelerin yapısının bozulması örnekleridir.
- 07:00Gerçek ve Dişil Dil
- Gerçek dil üzerinden kurulmuyor ve dilin alanına girmiyor; Tanrı dile getirilemeyen bir varlıktır, getirildiği zaman şeyleşir ve nesneleşir.
- Son dönemlerde edebi metinlerde şizofrenik dil oluşmaya başlamıştır; Oğuz Atay, Leyla Erbil, Sevim Burak ve Batı'daki eserlerde bu özellik görülmektedir.
- Lakanın üçlü sistematik yapısı içerisinde asıl şiir imgesel dönemde bulunurken, gerçeğe doğru gittikçe anlam tamamen bozulur ve çoğullaşma yerine anlam ortadan kalkmaya başlar.
- 08:18Edebi Çalışmalar ve Kişisel Deneyimler
- Konuşmacı, "Haz ve Günah" adlı kitabını yazarken zihnimdeki tek problem "bu böyle olmamalı" cümlesiydi.
- Kitabının 2012'de çıktığında yalnız hissettiğini, ancak şimdi kendini daha güvende hissettiğini belirtiyor.
- Cafer Hoca ve Şahika'nın edebi metni yaklaşımı, on-onbeş sene önceki sorunun doğru olduğunu gösteriyor.
- 09:43Tanpınar'ın Ferah Feza Ayini
- Tanpınar'ın "Huzur" adlı eserinde Ferah Feza ayini anlatılır ve sesin derine gitmesi, zamanda ilerletmesi vurgulanır.
- Ferah Feza'nın sesi yaratılışın başlangıcına eriştiğini anlatan bir örnektir.
- 11:57Edebiyat ve Matematik İlişkisi
- Edebiyata matematiksel bakış açısı, felsefenin idealindeki dilin matematik olduğu ve matematik'in kesin ve tartışmasız bir dil olduğu belirtiliyor.
- Felsefe, kavramsal boşluk bırakmayan bir dil üzerinde gider ve matematiğin diline ulaşmaya çalışırken, edebiyat semboller ve metaforlarla çoğul anlama ulaşmaya çalışır.
- Şiirin formülü kurulamaz çünkü şiirin doğası erostur ve bir formüle edilemez.
- 16:30Edebiyatın Bilimselliği
- Edebiyat bilim adamı olarak edebi eserleri incelendiğinde matematikleştirmek gerekmediği, çünkü kesinlik öldürür.
- Modern edebiyat eleştiri tarihinde en az on tane edebiyat eleştiri metodu vardır.
- Edebiyatın bir "öte" yönü vardır ve bu "öteyi" anlatmak matematiksel formüllerle mümkün değildir.
- 19:33Yaratıcılık ve Tek Anlamlılık
- Yaratıcılıkta otomasyon yeteneği şart değildir, başlangıçtan, yaratılıştan bir şeyler getirmek gerekir.
- Edebiyatın kayıp şeyin peşinde olduğu ve bu kayıp şeyin tek anlamlılık üzerine değil çok anlamlı olduğu belirtiliyor.
- Çoklu hakikat doğrultusunda şiiri matematiksel dille kuramayız, ancak resmi söylem ve formlar söylem kurulabilir.
- 21:02Edebiyat İncelemesinde Metot Sorunu
- Edebiyat bilim adamının objektif matematiksel gerçeklere göre analiz yapması gerektiği, bunun bir metodu, sistemi ve nazariyatı olup olmadığı sorgulanıyor.
- Dil formüle edilemez ve edebiyat metnini incelemenin sabit bir metodu yoktur, bu yüzden farklı eleştiri metodları mevcuttur.
- Metotlar insan zekasına ihanet eder ve sosyal bilimlerde metot, insanı aptallaştırır.
- 23:02Dil ve Edebiyat İncelemesi
- Edebi metin fikratif yapıda olup, içerdiği çağrışımlar ve imgeler dünya değil, dilin kendisidir.
- Türkçenin bir matematik olduğu ve semantik işleyişle ilgili bir görüş aktarılmaktadır.
- Kelam, oluşun kendisiyle ilgilidir ve bu oluşun kendisi kelam olduğunda sınırlar koyulamaz.
- 25:29Psikanaliz ve Edebiyat İlişkisi
- Edebiyatın psikanalist açıklanmaya çalışılması sürecinde Lacan, Freud gibi kuramların farklı yazarların karakterlerini açıklamakta kullanılması eleştiriliyor.
- Psikanalizde "her şey göstergedir" ve "göstergeler anakroniktir" şeklinde bir yaklaşım vardır.
- İsmet Özel'in "Kızı almazsan beni cinnet basar" dizesi obsesif tavır ve vazgeçilmezlik olarak yorumlanıyor.
- 28:40Psikanalitik Eleştiri Kuramları
- Kristeva'ya göre insanoğlunun yabancılaşması karşısında sanat, psikanaliz ve bir üçüncü alan vardır.
- Psikanalitik eleştiri kurallarında, metni anlamak için o dili günümüz diline taşıma gerekliliği vurgulanmaktadır.
- Psik-edebiyat kuramında, metindeki psikiyatrik kuramlara uygun yapılar (örneğin ödipal durum) ve kahramanların psikolojik dünyaları incelenir.
- 31:33Psikanalitik Çalışmalar ve Dil İlişkisi
- Vaka şahıs kadrosu zaman-mekan şeklinde tasnif edilmiş ve şahıs kadrosunun altında fizyolojik, sosyolojik ve psikolojik üç başlık bulunuyordu.
- 1990'lar ve 2000'lerde yapılan çalışmalar psikanalitik görünse de, aslında metindeki dilin kavramaya çalışılmasıydı.
- Özet yapmanın yaygın olduğu bir gelenekte, okuyucunun psikanaliz gibi şeyler görmekten kaçınması gerektiği vurgulanıyor.
- 45:00Dil ve Metafor İlişkisi
- Selim'in sürekli farklı söylemler arasında yolculuk yaptığı, ancak bu söylemleri düzeltecek bir psikiyatristin olmadığı belirtiliyor.
- Kelimenin ötesinde bir anlam vererek onu açıklamak hayal ve fantazi olduğu, bu yüzden metinde dil, çağrışım ve imgeleştirmenin küçümsenmemesi gerektiği vurgulanıyor.
- Metaforun aranan şey olduğunu ve Cemal Süreya'nın "Güvercin kadar seni" sözünün metaforik bir ifade olduğu açıklanıyor.
- 48:41Sohbet ve Değerlendirmeler
- Konuşmacılar arasında dilin ve Türkçenin hakikatine ihtiyaç duyulduğu, akademinin ise bir şey olmayacağı belirtiliyor.
- Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar" romanındaki farklı söylemlerin bir Türk entelektüelinin tarihsel birikimi olduğunu ve bu bir alegori olduğunu ifade ediyorlar.
- Konuşmacının dili, yazısının sarihleştiği, kontekstinin açık ve berrak kurulduğu, mevzudan mevzuya geçişinin akıcı olduğu söyleniyor.
- 51:14Şahika Karaca'nın Konuşması
- Şahika Karaca, 1980'li yıllarda Ankara Siyasal'da okuyan bir arkadaşının hocası Ünsal Bey'in, Cevher'in yazısını okuduktan sonra kürsüyü tekmelediği bir anekdot anlatıyor.
- Programın düzenlenmesindeki katkılarından dolayı bölüm başkanı Prof. Dr. Ferrucu ve araştırma görevlisi Dr. Deniztepe'ye teşekkür ediyor.
- Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde olmaktan dolayı kendini şanslı hissettiğini belirtiyor.
- 54:33Psikanaliz ve Edebiyat İlişkisi
- Konuşmacı, psikanalizin bilim alanı olarak 19. yüzyılın sonunda Freud'un etrafında ortaya çıkışı ve haz ile gerçeklik ilkesi gibi temel kavramları anlatıyor.
- Lacan'ın düşünce sistematiği ve bu sistematiğin edebiyatla olan ilişkisini ele alıyor.
- Edebiyat eğitiminde modernist ve postmodern romanın gerçeklik anlayışıyla klasik romanın değerlendirilmesinde yaşanan zorlukları vurguluyor.
- 57:57Özneleşme Süreci ve Boşluk
- Özneleşme sürecinin ilk basamağının anneyle olan fizyolojik bağın kopması olduğunu, fetüsken anneyle bütünleşik olan bebeğin doğduktan sonra psikolojik bağın kopması gerektiğini belirtiyor.
- Julia Kristeva'nın "düşünmek için öncelikle anneyi kaybetmek gerekir" sözünü paylaşarak Lacan'ın simgesel alanının kurulması gerektiğini vurguluyor.
- Anneyle bağın koparılmamasının kişinin simgesel alana geçişini engellediğini açıklıyor.
- 59:15Anne Kaybı Örneği
- Melisa Kesmez'in "Nohutoda" isimli hikayesindeki "Kız kardeşim Handan" hikayesini örnek olarak veriyor.
- Hikayede iki kız kardeşin babalarını küçük yaşta kaybettiği, sonra annelerini de kaybettiği anlatılıyor.
- Büyüklüğü Aliye anne kaybını kabullenip özneleşebilirken, küçük kız kardeşi Handan anne kaybını kabullenemeyip özneleşemiyor, evden çıkamıyor ve annesine benzer şekilde davranıyor.
- 1:01:31Boşluğun Önemi
- Kişinin özneleşebilmesi için kişide boşluğun oluşması gerektiğini, ilk boşluğun anne kaybıyla gerçekleştiğini belirtiyor.
- Lacan'ın anne kaybını "kayıp şey" olarak değerlendirdiğini, bu sadece düşünce imkansızlığı değil, varlıkta bir delik açan bir durum olduğunu açıklıyor.
- Anne kaybı ile ilgili başka bir örnek olarak "Aylak Adam" romanını veriyor, romanda babanın yasasına girmeyi reddeden ve sürekli yeni sevgililer edinmeyi tercih eden bir karakterin hikayesini anlatıyor.
- 1:03:56Edebiyat ve Boşluk
- Lacan'ın boşluğu "object petit a" olarak değerlendirdiğini, bu eksik olan bir nesne değil, bizzat eksiklik anlamında olduğunu açıklıyor.
- Arzunun bir nesnesi olmadığını, daima olmayan bir şeye yönelik olduğunu ve sürekli bir arayışı içerdiğini belirtiyor.
- Edebiyatın insandaki eksiklik hissini ve okuma-yazma eylemiyle doldurma isteğini harekete geçirerek boşluk duygusuyla baş etmeye yardımcı olduğunu vurguluyor.
- 1:06:10Kitap ve Anne İlişkisi
- Edin Philips'a göre kitap okumak, anne kaybıyla başa çıkmak için bir yol olarak değerlendirilir.
- Kitaplar, bir anne gibi sınırsız özgürlük alanı sunar ve okumak bir çeşit görsel yeme eylemi olarak tanımlanır.
- Türk edebiyatında da kitap ve anne özdeşleşimi önemli bir temadır, örneğin Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "Kiralık Konak" romanında Seniha karakteri kitaplarla kendini kurmaya çalışır.
- 1:07:31Edebi Metinde Arzu ve Yasak Eksenleri
- Edebi metinlerde arzu (eros) ve yasa (tanatos) arasındaki temel eksenlerin yansıması görülür.
- Halit Ziya Usakligil'in "Mai ve Siyah" romanında Ahmet Cemil'in şiir yazma arzusu, kayıp şeyi bulma çabasıyla simgesel alanda bir yolculuk yapar.
- Edebi metinlerde yasak ve arzu eksenleri sadece bir temaya değil, hayatın her yerinde var olan öznenin oluşumunda önemli bir rol oynar.
- 1:13:30Gerçek ve Gerçeklik Kavramları
- Lacan'ın düşünce sistemi içinde gerçek, simgeselleştirilememiş olan ve dile direnen bir alan olarak tanımlanır.
- Gerçek, ayağımızın altına yapışmış sakız gibi her zaman bizi takip eder ve psikanalizde hastanın gerçekle karşılaşma süreci iyileşme yoludur.
- Edebi metinlerde "imkansız olan" gerçek arayışı yapar; bu bazen metaforlarla, bazen de dildeki kırılmalarla ortaya çıkar.
- 1:16:49Gerçek ve Dil İlişkisi
- Bakan, dilden önceki zamanı "gerçek" olarak adlandırıyor ve "harf öldürür" diyerek gerçekin harften öncede olduğunu vurguluyor.
- Gerçek, bebeğin bedenin simgesel düzenin etkisi altına girmeden önceki halidir; sosyalleşme sürecinde beden adım adım gösterenlerle yazılır ve haz belirli bölgelerde sınırlandırılır.
- Lacan'a göre gerçek, hiçbir yırtı, deliği veya parça parçalanmışlığı olmayan bir kumaş parçasına benzetilebilir; gerçeklik alanını, simgesel alanı kurar.
- 1:18:20Dilin Varoluşu
- Dilde söylenemeyen bir şey gerçekliğin bir parçası değildir, hatta yoktur; Lacan'ın terminolojisinde varoluş dilin bir ürünüdür.
- Şeyler şifrelenmeden, simgeselleştirilmeden veya söze dökülmeden önce bir varoluşa sahip değildir.
- Ihsan Oktay Anar'ın "Suskunlar" romanı, ses üzerinden hakikati arayış ekseninde 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'ndeki musiki ve musikişinaslar etrafında anlatılır.
- 1:19:32Ses ve Varoluş
- Ses, varlığın boş tarafında çınar ve varoluşu hissettiren şeydir; Lacan'a göre çocuk aynada kendini tanımadan önce annesinin sesini duyar ve kendisinin annesinden farklı bir varlık olduğunu anlamaya başlar.
- Atomun var olduğunu anlayabilmesi için titreme ihtiyacı vardır, bilmesi içinse boşluğa ihtiyacı vardır.
- Dil üzerinden hakikat arayışı hepimizin temel problemidir ve edebi metinde de bu konu sıkça işlenir.
- 1:21:20Hakikat ve Dil İlişkisi
- Kont Sponvil'den alınan alıntıda sözcükler düşünmek için gereklidir ancak hayat bir nutuk değildir; hakikatin kendisi tüm kelimeleri içerir, ancak hiçbiri onu içeremez.
- Spinoza'ya göre kelimeler hayal gücünün bir parçasıdır ve bilgi vermek için gereklidir, ancak hakikatin hiçbir işaret ihtiyacı yoktur ve hiçbir durumda kelimelerle oluşturulmamıştır.
- "Suskunlar" romanında kahraman Eflatun, annesinin mezarı başında duyduğu sesi takip ederek Mevlevihane'ye ulaşır ve Ney'in sesini bulduğunda hakikate erişmiş olur.
- 1:24:06Minör Söylem
- Dilde gerçekin aşamaları incelenirken Kafka'nın minör edebiyatı ele alınır; minör söylem, majör söyleme karşı oluşmuş bir söylemdir.
- Lacan'ın görüşleri, Jule Christian'ın, Helen Jugson'un ve Lucy Riga'nın görüşleri minör söylem konusunda önemlidir.
- 1970'lerde Fransa'da ortaya çıkan ve "dişildir" olarak adlandırılan bu söylem, majöre karşı minör olarak değerlendirilebilir; Lacan'ın görüşlerine göre minör, simgesel alanda kurulan hakim dilden farklılaşarak insanın bilinç dışına bastırdığı otantik gerçeklik etrafında oluşturulur.