Yapay zekadan makale özeti
- Kısa
- Ayrıntılı
- Bu video, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun askerlik deneyimlerini anlattığı bir okuma performansıdır. Karaosmanoğlu, 22 yaşında ancak 16 yaşında görünen, şehir çocuğu olarak büyüyen ve askerlik hayatına yeni başlayan bir zabit olarak anlatılmaktadır.
- Video, Karaosmanoğlu'nun askerlik hayatının ilk aylarındaki zorluklarını, günlük rutinini ve Gelibolu'daki siper deneyimlerini anlatmaktadır. İlk bölümde şehir hayatından askerlik hayatına geçişin verdiği acı ve siperdeki ilk gece deneyimi aktarılmakta, ikinci bölümde ise Fransız bir çavuşla yaşadığı çatışma ve bu olayın onun ruhunu nasıl değiştirdiği anlatılmaktadır.
- Videoda ayrıca bir gece baskını deneyimi ve "İkdam, üç Temmuz 1916" ifadesiyle sona eren bu anıların kişisel gelişim üzerindeki etkisi vurgulanmaktadır.
- 00:01Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Hayatı
- Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 22 yaşında olmasına rağmen 16 yaşındaki bir çocuk gibi görünen bir zabit yazarıdır.
- Altı yaşına kadar ana dadı taya kucağından hiç inmemiş, ilk tahsilini evinde hususi olarak yapmış ve Galatasaray Sultanisi'nde eğitim görmüştür.
- Mekteb-i Hukuk'a girmekle Fransa'da ikmali tahsile gitmek arasında tereddüt ederken, askerlik hayatına girmiştir.
- 01:48Askerlik Hayatının İlk Ayları
- Askerlik hayatının ilk aylarında epeyce sıkıntı, zahmet ve ızdırap çekmiştir, özellikle ilk haftalarda.
- Sabahleyin şafakla beraber kalkmalar, zabit önünde bitmez tükenmez vaziyetler almalar, kızgın güneş altında saatlerce mesafeler kat etmeler, bayırlar tırmanmalar ve yokuş aşağı yuvarlanırcasına koşuşmalar gibi yorucu vazifeler ona cehennemi bir alemin işkenceleri gibi gelmiştir.
- O zamana gelinceye kadar tünelle tokatlayan arasında iki defa inip çıksam veya köprünün bir ucundan Boğaziçi iskelesine kadar biraz hızlı yürümek mecburiyetinde kalsam, çarpıntıdan ve terden harap olur, bütün bir 24 saat kendini katı bir istirahate muhtaç telakki ederdi.
- 03:15Ev Hayatı ve Gezinti
- Akşam gruptan sonra belki eve avdet edemem de dışarıda rutubete maruz kalırım diye Haziran ortalarına kadar kolumda pardesüsüz sokağa çıkmazdı.
- Erenköy istasyonu ile köşkün arası 10-15 dakikalık mesafedir, ara sıra araba bulamayıp da bu mesafeyi yürüyecek olsam kendimi dünyanın en bedbaht ve biçare bir adamı vehmederdim.
- Uykularım 10'ar saat sürer, uyanışların bir saati geçer ve giyinip hazırlanmam eğer tıraş da dahilse bazen iki saati işgal ederdi.
- 04:00Gezinti Tercihleri
- İş güç sahibi olmadığım için evden çıkışlarım ekseriya bir gezinti maksadıyladır, fakat gezinti meselelerinde ayrıca çok müşkülpesen ve çok tembeldim.
- Kadıköy taraflarında bulunduğumuz mevsimler Feneri pek tozlu, Modayı pek havasız, Çamlıca'yı ise kuş geçmez, kervan konmaz, dağ başları kadar uzak ve zahmetli bulurdum.
- Boğaziçi'nde bulunduğumuz zamanlar ise saatlerce rüzgarın şiddet veya mülahemetini tetkik ve tarassudla vakit geçirirdim, en rahat ve eğlenceli saatleri yine Beyoğlu'nda geçerdi.
- 04:47Taksim Bahçesi ve Hayal
- Taksim Bahçesinde arkalı uzun geniş hasır sandalyeler var, bunlardan birinin içine yaslanıp lebon da içilmiş bir ikindi çayını müteakip kokulu ve tatlı bir likör kadehini damla damla boşaltmayı hayatın en leziz, en derin ve en yüksek hazlarından, saadetlerinden biri telakki eylerdim.
- Bunun fevkinde hayalimde her an bin renk, bin şekil verdiğim müstakbel bir hayat mefkuresi vardı ki o da Taksim Bahçesinden daha geniş ve daha muntazam bahçeleri, içine gömüldüğüm koltuklu hasır sandalyelerden daha rahat sandalyeleri ve damla damla içtiğim likörden daha muattar, daha taze likörleri ile büyük bir belde, bir Avrupa beldesi halinde tecelli ederdi.
- Sözlerine doyamadığım bir Fransız genci, ekseriya bu narin hülya'yı beraber okşadığımız en sevimli bir handem de gerek akrabadan gerek mektep arkadaşlarımdan birçok tanıdıklarım bulunduğu halde, hiçbiriyle ülfeti bu Fransız refik'in sohbetine tercih edemez, sözün lezzetini onda, hakikati onda, zarafeti onda, nükte ve zekayı onda bulurdum.
- 06:15Askerlik Hayatına Geçiş
- Günün birinde vehleten bu hayattan, bu ihtiyatlardan, bu hazlardan, bu hülyalardan ayrılıvermek, bir likör masası başından bir karavana içine düşüvermek ve zarif bir arkadaşın nüktelerinden, kahkahalarından, sert sesli bir zavitin bir ikilerine, hazır oğullarına, marş marşlarına geçivermek bana felaketlerin en büyüğü gibi geldi.
- İlk günler başına topuz yemiş bir adam gibi feci bir sersemlik içinde kaldım, sonra meraretli, elemli bir teslimiyet devresi geldi, uzun bir müddet askerliğimden evvelki benliğimin acı acı matemini tuttum.
- Sanki o bir başkasıydı, çok sevdiğim, bana çok yakın biriydi ve öldü, hakikatte de öyle oldu, likör kasası başındaki o genç, o sözde rahat, huzur içinde sırıtan ve Fransız arkadaşı ile mütebessim, nükteli sohbetlere dalan genç öldü, o artık ben değilim.
- 07:48Askerlik ve Şahsiyet
- Umumiyetle askerlik aleyhinde bulunanlar iddia ederler ki, bir fert askerlik hayatına girdiği andan itibaren insani şahsiyetini kaybediyor ve adeta bir makine halini alıyor.
- Evet askerlik insanın şahsiyetini yutuyor, fakat insani şahsiyetini değil, ferdi şahsiyetini, yani ferdiyetini.
- Ordu bir umman fert onun içinde bir zerre gibi kayboluyor ve bu kayboluşta anlatılmaz bir ulviyet, bir kendinden geçiş, bir tecerrüt, bir fedai nefis var.
- 08:41Ordu ve Benlik
- Eğer tabiri caizse bir ordu'da kayıp oluş var, mehip ordu onbin başlı ve bin kollu demir ve ateşten kuvvet sanki bütün gürültüsü ve bütün azametiyle sizin benliğinize giriyor.
- Esrarlı bir el gibi sizi istediği yere içiyor, çekiyor, kaldırıyor, indiriyor, artık iradenizin onun iradesi, arzunuz onun arzusu, gururunuz onun gururudur.
- Bunun içindir ki her asker, hele harpteki asıl işinin başındaki asker bir uyurgezeri andırır.
- 09:40Gelibolu Yarımadası
- Gelibolu Yarımadası'na vasıl olur ilk tayyarelerden tesettür sesi, semanın ötesinde birisinde kapanıp açılan ateşler, ilk tarakalar, ilk sarsıntılar, sıçan yollarından geçiş, siperde ilk geceyi geçirir.
- Bütün bunlar bana bir rüyanın müphem hatıraları gibi geliyor, siperde ilk gecemiz biraz sıkıntılı geçti zannederim, hepimiz de az çok yerini yadırgamış bir adam hali vardı.
- Dışarıdan türlü türlü sesler işitiliyor, sanki korkunç bir varlık geceyle didişiyor, boğuşuyor ve kulaklarımızı gah şedit bir yırtılış sesi tırmalıyor, gah müthiş bir patlayış oğul oluyor.
- 10:32Siperdeki Gece
- Ara sıra güya bir devin sarsıntılı çığlıkları gibi bir şeyler duyuluyor, sonra hayalin ihata edemeyeceği kadar büyük bir kalbin çarpıntılarına benzeyen tak taklar ve nihayet karanlığın şerha şerha kanayışları.
- ve nihayet bütün bu seslerden, bu gürültüden, bu bir lahzada açılıp kapanan ışıklardan daha mehip, daha tehditkar bir sükut ellerde, intizarın raşisi, başta uykusuzluğun humması, gecenin hayli perdesi ekseriya müzik sesleriyle açılırdı.
- Bu askeri fanfarda, ne zaman ve nerede olursa olsun kalbi titreten, asaba bir çelik gerginliği veren acayip bir tesir vardır, fakat bunu asıl orada dinlemeli.
- 11:32Siperdeki Neşe
- İlk ahenkte ne yorgunluk, ne uykusuzluk, ne siperde alınan vaziyetlerin vücuda getirdiği kırıklıklar, acılar kalıyor, insan sanki cismani kesafetten tecerrüt edip bir ruh, parlayan ve uçan bir ruh haline giriyor.
- O zaman siperden sipere şakalar, kahkahalar, bin türlü alabildiğine çocukluklar, arkadaşla hararetli konuşmalar başlıyor ve bu neşeyi takip eden cenk ister istemez bir şehrayini andırıyor.
- Muvasalatımızın haftasındaydı sanıyorum, yüzbaşımızdan bir gece baskını için emir aldık, işte efendim ben olduysam bu gece baskınında oldum.
- 12:26Gece Baskını
- Tabiatta, tabiatın ziyahat kısmında vuku bulan hadiselerin en mühim, en esaslı hilkat ve kıyamet kadar mühim ve esası doğmak ile ölmektir, bir ferdin hayatında doğduğu günle öldüğü günden daha mühim nasıl bir vaka olabilir?
- Halbuki o gece baskınında düçar olduğum halet, sizi temin ederim benim için doğup ölmekten daha mühim bir şeydi, insan dünyaya ilk gözlerini açtığı an ile son nefesini verdiği ana dair bir teessür duyabilir mi?
- Ben işte buna benzer bir şey hissettim o zamandan beri, neyse size vakayı anlatayım.
- 13:20Baskın Süreci
- Gece karanlıktı, fil vaki o gece için karanlıkta demek doğru değil, zira biraz evvel söylediğim gibi orada karanlıkta aydınlık gibi daima açılıp kapanan bir haldedir.
- Biz gah emekleyerek, gah çömelere, gah iki büklüm beş eksi altı seri adım atarak, sonra birdenbire uzanıp etrafı dinleyerek sessizce sessizce ilerliyoruz, tak tak tak, nefesimizi tutup duruyoruz.
- Bize değil, yine ilerliyoruz, üzerine düşeceğimiz düşman siperine beş eksi on adım kaldı, ta yukarıdan bir tayyare geçiyor, ben de garip bir sarhoşluk var, gülmek, haykırmak, ağlamak istiyorum.
- 14:42Baskının Başlangıcı
- Yaklaştık, yaklaştık, nah şurada şurada, birden bir avaze yükseldi, ne oldu? Allah Allah Allah, bizimkiler bağrışıyor, yalnız
- 15:42Bir Çatışma Anı
- Konuşmacı, bir Fransız çavuşu kitlesinde tanıdığı bir arkadaşını hatırlıyor.
- İki kişi birden hayret nidası saldılar çünkü biri süngü, diğeri tabanca ile karşı karşıyaydı.
- Fransız çavuşu süngüyle konuşmacının göğsüne dayandı, konuşmacı ise tabancasını üst üste üç el onun başına boşadı ve çavuş acı bir şekilde yere yuvarlandı.
- 16:33Bu Olayın Etkisi
- Konuşmacı, bu yuvarlanışın kendisinde bir alemin doğuşu olduğunu ve yeni doğmuş nurani bir varlık taşıdığını düşünüyor.
- Ruhu bu varlıkla kamaşmış bir haldedir.
- Eğer asker olmasaydı ve harbe gitmeseydi, asıl benliğini ömrünün sonuna kadar bağrının üstünde taşıyacağını düşünüyor.
- Etraflarında böyle bedbaht kimseler olabileceğini belirtiyor.
- İkdam, 3 Temmuz 1916 olarak tarihleniyor.