Yapay zekadan makale özeti
- Kısa
- Ayrıntılı
- Bu video, Safa Kalemde tarafından sunulan bir sesli kitap/podcast formatındadır. Sunucu, Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Ömer Seyfettin'in iki hikayesini seslendirmektedir.
- Video, Ömer Seyfettin'in hayatı ve eserleri hakkında kısa bir tanıtımla başlayıp, "Muhteri" adlı hikayenin seslendirilmesine geçmektedir. Hikaye, bir muharririn Avrupa seyahati sırasında yaşadığı değişimleri, Amerikalı milyonerin Türk hemşehri olduğunu öğrenmesi ve onlara sunduğu özel ziyafeti anlatmaktadır. Daha sonra "Muhteri ve Yuf Borusu Seni Bekliyor" adlı hikayede Aksaraylı Cabir Paşa'nın askeri kariyerinden başlayarak yaşadığı değişimler kronolojik olarak aktarılmaktadır.
- Hikayelerde zenginlik, değişim ve itibar kaybı temaları işlenmektedir. "Muhteri" hikayesinde Kayseri'de doğup Amerika'ya göç eden ve halıları yıpranmaktan koruyan bir ferme jüpü icat ederek zengin olan bir karakterin hikayesi anlatılırken, "Yuf Borusu" hikayesinde Cabir Paşa'nın askeri kariyerinden mahalle bakkallığına ve ticaret işlerine geçiş süreci ele alınmaktadır.
- 00:08Ömer Seyfettin'in Hikayeleri
- Safa Kalemde sesli kitap ve podcast kanalında Ömer Seyfettin'in iki güzel hikayesi seslendirilecek.
- Ömer Seyfettin, toplumun nabzını tutan, sıradan insanın günlük yaşamını anlatırken derin duygulara dokunabilen bir usta yazar.
- Askerlik, gazetecilik ve öğretmenlik yaparak geçirdiği hayatı boyunca gözlem gücü kuvvetli olan yazar, yalın Türkçe ile okurun kalbine doğrudan ulaşmayı başarıyor.
- 01:27Muhteri Hikayesi
- Muhteri, adını diğerleri kadar sık duymadığımız ancak okuyanı şaşırtacak kadar derin duygular uyandıran bir eser.
- Kısa görünmesine rağmen barındırdığı mesajlarla ve karakterlerin ruh dünyasıyla zihnimizde pek çok soru işareti bırakıyor.
- İnsan ilişkilerinden çıkar çatışmalarına, fedakarlıktan gurura kadar uzanan geniş bir yelpazeyi samimi bir dille karşımıza çıkarıyor.
- 03:02Hikayenin Başlangıcı
- Anlatıcı, kuruş kuruş kazandığı biraları avuç avuç harcamak yerine masrafı kazancına uydurmayı hayatının en büyük vazifesi sayıyor.
- Memleketin hududunu aşınca her türlü fikirlerinin ve ilkelerinin altüst olduğunu, başka muhitte başka eğilimler uyandırdığını belirtiyor.
- Göztepe'deki annesinden kalan arsanın üzerine köşk kurmak için biriktirdiği paranın çekini yanına almış, ancak Viyana, Berlin, Paris ve Londra'yı görmek için seyahat etmeye karar vermiş.
- 04:18Seyahatin Başlangıcı
- İstanbul'dayken sefahat yapmayacağını, ikinci veya üçüncü sınıf otellerde yatacağını, gündüzleri çokça tıkınır ve akşam yemeklerini yemeyeceğini düşünmüş.
- Kapıdan çıkmadan evdeki pazar çarşıya uymuyor, üç kat elbise ısmarlayarak bir buçuk aylık bütçesini havaya uçurmuş.
- Yeni potinler, gömlekler, bavul ve pahalı şapkalar alarak yarım aylık varidatını da harcamış, gayri ihtiyari birinci mevki bir yataklı vagon bileti almış.
- 04:55Yol Arkadaşları
- Yol arkadaşları beş Yahudi, üç Rum ve bir Mısırlı gençti, Mısırlı gencin ismi Mehmet Bacanak Bey El Rıza.
- El Rıza, açık patlıcan renginde, uzun, çirkin bir sima, kalın dudaklı, dişlek ve bir kelime Türkçe bilmiyordu.
- El Rıza, Avrupa'ya ağır, mühim ve müşkül işler için gittiğini, devletler hukuku kuvvetiyle İngiltere'yi Mısır'dan kovacaklarını ve Afrika imparatorluğu kuracaklarını söylemiş.
- 06:23Monaco'ya Yolculuk
- El Rıza ile samimi dost olmuş, Monaco'ya gitmeyi teklif etmiş çünkü orada bütün Avrupa olduğunu söylemiş.
- Anlatıcı, on yaşından beri okuduğu uzun romanlar sayesinde Monaco'nun her yerini biliyordu ve bu küçük devletçiyi görmek için heyecanlanmıştı.
- Viyana'dan geçerken çekimi banknotlara tahvil ettirmiş, Mısır Mısırlılarındır diyerek sarfiyata başlamış.
- 08:01Sarfiyat ve Hüzün
- İçinden aklın sesi her an haykırıyordu: "Ne yapıyorsun hiç Bacanak Bey? El Rıza gelir sahibi, ihtimal milyoner, onun gibi müsrifçe yaşamak senin için mümkün mü?"
- Anlatıcı, bu içten gelen sese kızarak büyük bir azimle içine bütün kulaklarını tıkamış ve Monaco'ya kadar gelmiş.
- Seyahat param olan yüzelli liradan başka seksen lira da çekin beş yüzünden eksilmiş, El Rıza ile poker'e girdiğinde iki gün geçmeden cebinde doksan liradan başka on para kalmamış.
- 09:03İstanbul'a Dönüş
- En kısa, en ucuz yoldan İstanbul'a dönmek için bavulunu hazırlamış, otelle hesabını kestiğini ve yarın elveda dediğini düşünmüş.
- Gazinonun taraçasında cigaramı içerek dolaşırken, zihni, fikri, düşüncesi, emeli, iştiyakı ve arzusu yalnız bir noktada toplanıyordu.
- Zengin olsaydı diye içini çekiyordu, kumar, içki, rahat, zevk ve eğlence cennetinde iki günden ziyade yaşayamadığını düşünüyordu.
- 10:00Yeni Arkadaşlar
- Ruhu tamamıyla değişmiş, bir hafta evvelki paraya, menfaate önem vermeyen, yalnız düşüncesinin üstünlüğünü saadet sanan masum benini kaybetmiş.
- Kapalı vitrinin önünde dört feslenin oturduğunu görünce uyandı, feslerinden renklerinden belli olduğu gibi İstanbul'luydular.
- Kumral fesli kişi, anlatıcıya "Çoktan beri burada mısınız hemşeri?" diye sormuş, anlatıcı "Hayır, iki günden beri" demiş.
- 12:10Amerikalı Milyonerin Daveti
- Siyah esvaplı, nişanlı, kurdeleli bir garson, Türk müdürler olarak hitap ederek geldi.
- Kumral genç, feslerin tesiri olduğunu söyleyerek, Avrupa'da kadınların fes'e bayıldığını belirtti.
- Amerikalı milyoner, Türk müdürlerin sofrasına davet etti ve Kumral genç erkek daveti kabul etmediğini söyledi.
- 13:03Davetin Kabulü
- Diğer üç müdür, milyonerin yanında yüz kadın bulunabileceğini düşünerek daveti kabul ettiler.
- Kumral genç de dahil olmak üzere hepsi garsona bir ağızdan kabul ettiklerini söylediler.
- Akşam olunca gazinonun her tarafı ışık tufanına boğuldu ve insanlar güneşe karşı tutulmuş bir billur köşk içinde sanacaktı.
- 13:48Milyonerin Tanıtımı
- Yarım saat geçmeden çifte sarı sakallı, Monaco'nun alim prensinden daha vakarlı Metrudotel geldi.
- Şişman, esmer, çatık kaşlı, abla çehreli, siyah esvaplar giymiş iri bir adam onları karşıladı.
- Adam, Anadolu lehçesi ile "hemşehriler" diyerek davetini kabul ettiklerine teşekkür etti ve Türk milletinden bir adam görürse hemen davet ettiğini söyledi.
- 14:22Alaturka Eğlenti
- Adam, bu akşam yalnız onlara mahsus olmak üzere Monaco'da mükemmel alaturka bir eğlenti tertiplediğini belirtti.
- Amerikalı milyoner bir hemşeri olacak şey miydi acaba diye sorguladılar.
- Milyoner, onların arkasından sessizce yürüdüler ve Kumral genç birdenbire dilini kaybetmişti.
- 15:13Tiyatro Salonu
- Yüzlerce çift, tek parlak tuvaletli kadınların, şık erkeklerin arasından geçerken beş fesin göz alıcı rengi hepsini bize baktırıyordu.
- Büyük bir tiyatroya girdiler, burası tenhaydı ve çok aydınlıktı.
- Sahneye büyük bir sofra kurulmuştu ve milyoner, gece bütün opera kumpanyasını, tiyatroyu kiraladığını söyledi.
- 15:54Alaturka Ziyafet
- Milyoner, sahnenin bir parçası olacaklarını ve oyunun içinde eğleneceklerini belirtti.
- Zarif, ince bir merdivenden sahneye çıktı ve garsonlara aktrisleri, aktörleri çağırın dedi.
- Koca sofraya oturduklarında, isimlerini bilemedikleri çeşit çeşit çiçekler, billur şampanya kovaları, elektrik süsleri, beyaz örtüler ve narin tabaklar vardı.
- 16:45Bahşiş ve Aktrisler
- Milyoner, hemşehrilerini memnun ederlerse hepsine ayrıca üçer bin frank bahşiş vereceğini söyledi.
- Hepsi bu para kuvvetinin karşısında tanrısını görmüş inananlar gibi iki kat eğildiler.
- Milyoner, hemşehrilerinin sağına soluna birer aktrist otursun dedi ve teklif de kalktı.
- 17:42Monaco'da Bir Milyoner
- Konuşmacı, Monaco'da bir milyonerin 90 bin frank bahşiş vererek bir kumpanyayı kendine hasretmek için ne kadar para verdiğini tahmin etmeye çalışırken, gürültülü zevkin lezzetini tadamıyor ve derin bir elem duyuyor.
- Milyoner, güzel ve narin primodonna'ya cebinden çıkardığı banknotları veriyor ve gittikçe maskaralaşıyor, ancak konuşmacı sadece neşesiz kalıyor.
- Milyoner, primodonna'nın kadehini kaldırıp "Mösyö'nün milyonları aşkına" diye haykırdığında, milyoner "Hayır, milyonların ne ehemmiyeti var? Milyonları bulan benim zekamın, benim aklımın aşkına deyiniz" diyor.
- 19:46Milyonerin Gerçeği
- Sarhoş milyoner hiddetlenir gibi ayağa kalkıyor, kadehler hepimizin elinde kalmış ve milyoner yumruğunu sofraya vuruyor.
- Milyoner, "Ben muhteriyim, ben dahiyim" diyerek kükrediğinde, orkestra sustu ve garsonlar yerlerinde donup kaldılar.
- Milyoner, bozuk bir Fransızcayla "Hemşehriler, siz beni tanımazsınız ama bütün Amerika, bütün Avrupa beni tanır" diyerek kendini tanıtıyor.
- 20:36Milyonerin Hayat Hikayesi
- Milyoner, babasından on para kalmadığını ve milyonlarını başka milyonerler gibi dolar dolar kazanmadığını, bir anda kazandığını söylüyor.
- Kayseri'de doğduğunu, ortaokulu dışında mektepte okumadığını, Amerika'da para kazanıldığını duyunca bir Ermeni hemşehri ile memleketten kaçtığını anlatıyor.
- New York'a geldiğinde amelelikten başka bir iş bulamadığını, iki ay çalışıp kazandığı ancak boğazına yettiğini ve memlekete dönmeye karar verdiğini, ancak yol parası olmadığını belirtiyor.
- 21:24Ferme Jüp Fikri
- New York'ta Kayserili bir Rum hemşerisi olan birine yol parası borç istediğini, ancak hemşehri "Türk Amerika'da yapabilir mi?" diye sorduğunda "Yapacağım sandım ama akla yelken ettim" dediğini anlatıyor.
- Hemşehri borç vermeye razı oldu ancak apartmanda temizlik yaparken hizmetçilere yardım etmesini istedi.
- Halıları sökerken, Anadolu'da halıdan anladığını ve halıları sevdiğini, halıların uçlarının yıpranmasına acıdığını, Amerika'da halıların mıhlanmasaydı bozulmayacağını fark ettiğini söylüyor.
- 22:34Ferme Jüp Fikri ve Başarı
- Halılara yapılan ziyanlık aklından çıkmadığında, amele gömleğinin yakasını açıp "Ben muhteriyim, ben bir dahiyim" diyerek zihninde bir alev parladığını anlatıyor.
- Ferme jüp fikriyle halıların uçlarının yıpranmayacağını, istenildiği vakit kolayca çıkarılacağını ve yerlerine takılacağını düşündüğünü söylüyor.
- Ressam dükkanına büyük bir ferme jüp resmi yaptırdığını, fabrikanın katibine patent almak için beyanname yazmasını istediğini ve avukata başvurduğunu anlatıyor.
- 24:28İhtiramın Başarısı
- Bir hafta geçmeden halıları duvarlara ve yerlere rapt edecek, yıpranmaktan muhafaza edecek ihtiramın beraatını gazetelerde neşrettiler.
- Avukata yirmi fabrika birden müracaat etti ve nihayet bir fabrikaya ihtiramı işletmek hakkını verdi.
- İlk elde bir milyon alıyor ve fabrikanın ihtiramından istihsal edeceği kazanca da ortak oluyordu, yani yüzde elli bir anda zengin oldu.
- 25:04Muhteri'nin Dehası
- Muhteri, Edison'dan büyük bir adam olduğunu, Edison'un fonograf, gramofon gibi oyuncak nevinden şeyler yaptığını, kendisinin ise fakir, zengin bütün Amerika ailelerinin serveti olan halıları yıpranmaktan kurtaran bir şey bulduğunu söylüyor.
- Edison'un insaniyetin faydasız zevkine hizmet ettiğini, kendisinin ise zevkli bir faydasına hizmet ettiğini ve Edison'dan daha büyük olduğunu iddia ediyor.
- Sahne, garsonlar ve orkestra takımı "Edison'dan büyüksün, hem de çok büyük" diyerek haykırdı ve Muhteri'nin dehası şerefine içmeye başladılar.
- 26:16Son ve Ders
- Konuşmacı, gözünü açtığında kendini koltukla mı, karga tulumba mı, nasıl geldiğini bilmediği bir yatakta bulduğunu, esbaplarını üzerinde, potinlerini ayağında, fesini başındayken otele koştuğunu anlatıyor.
- Bacanak Bey El-Rıza'ya veda etmeden, bavulunu elinde, geniş peronun mermer basamaklarını dörder dörder atlayarak indi ve başını arkasına çevirmeden Monaco'dan uzaklaştı.
- İstanbul'a gelinceye kadar eğlencenin sersemliği başından geçmedi ve yedi senede biriktirdiği 500 liracığını iki günde yediğini unutamadığını, para sıkıntısı içinde kaldığında Muhteri milyoneri hatırladığını söylüyor.
- 28:33Cabir Paşa'nın Yükselişi ve Düşüşü
- Aksaraylı Cabir Paşa, zevcesi sayesinde düğün olmadan binbaşılık, kaymakamlık, miralaylık, livalığı ve meşrutiyetten bir sene evvel ferikliği kazanmış bir paşaydı.
- Orduyu gençleştirmek sevdasına düşen akıllılar onu tekaüde sevk ederek mağdurlar arasına karıştırdılar.
- Paşa, tekavüt maaşı ile geçinmek kabil olurken, evin kadrosu küçüldüğünden önce selamlık tarafını kiraya verdi, sonra zemin katını bakkal dükkanına çevirdi.
- 30:02Paşa'nın Yeni Hayatı
- Paşa, bir zamanlar yanına kuş uçmazdı, perde çavuşları, odacılar, yaverler, nöbetçiler, atlar, arabalar ve dalkavuklar arasında geçen debdebelerle şimdiki kırk paralık bulama altmış paralık peynir müşterilerine meram anlatmak arasında büyük bir tezat yaşadı.
- Fitnat adlı bir kadın, Paşa'ya karşı çıkarak mahalle bakkallığını yemesini istemediğini ve ağızsız dul kadınların saçı, bitmedik yetimlerin şekerini kan olsun, irin olsun ona dedi.
- Paşa bu vakadan sonra mahalle bakkallığına tövbekar oldu, makamını Karamanlı Bodos'a terk ederek İstanbul'a kaçtı.
- 32:11Paşa'nın Yeni İş Hayatı
- Paşa İstanbul'a geldikten sonra işleri açılmaya başladı ve Ömer Abid Hanında bir yazıhane, ticaret tezkeresi vesaire iyi yoluna koydu.
- Tavsiyeler, himmetler ve etek öpmelerle ihracat vesikası işine ayrıldı ve yarım vagon çıktı.
- Paşa müsrif de değildi, eğer iş devam etseydi beş eksi on para sahibi olacaktı.
- 33:29Paşa'nın Zorlukları
- Günün birinde vesikacılıktan mahrum kalan bazı açıkgöz arkadaşlar iaşe dalaverelerine dahil oldular, fakat Paşa bunun pundunu bulamadı.
- Bu kabiliyetsizliği aile politikasını da bozuyordu çünkü kızlarıyla büyük hanım kendisini açıktan açığa mıymıntılıkla itham ettiler.
- Paşa hakiki ticaretin hiç ehli değildi ve evdeki itibarı azaldıkça azaldı.
- 34:18Paşa'nın Son Durumu
- Paşa kendisini görenlerin tanıyamayacağı kadar zayıflamıştı ve eski ölçüsüne göre yapılan elbiselerinin içinde yabancı bir iskelet gibi kalmıştı.
- Evvela yakalık ve boyun bağını defetti, sonra da yakın yerlere bakkala çakkala, mahalle kahvesine entari ve hırka ile gider ve soranlara artık derviş olduk derdi.
- Mütareke ve müsalaha derken işler bütün bütün değişti, herkes yeni bir şekle giriyor ve herkesin lisanı kökünden döndü.
- 35:35Paşa'nın Son Geçişi
- Bir sabah çarşı boyuna erken inenler, Cabir Paşa'yı senelerce sandık içinde durmadan açılmaz buruşukluklar peyda etmiş, formaları kararmış, paşalık esbabının içinde buldular.
- Paşa bu halden bihaber, yalnız öne doğru birkaç derece meyleden vücudunu doğrultmaya gayret ederek, arada sırada boyalı bıyıklarına çekidüzen vererek askerlik heybetine yakışan bir gururla tren yoluna doğru ilerliyordu.
- Paşa tam trene ayağını atacağı sırada yine en son sözü o takunyalı Fitnat söyledi: "Yürü bakkallar paşası, yürü yuf borusu seni bekliyor."