Yapay zekadan makale özeti
- Kısa
- Ayrıntılı
- Bu video, Safa Kaleder tarafından sunulan bir sesli kitap podcast formatında olup, Ömer Seyfettin'in çeşitli hikayelerini içeriyor. Sunucu, dinleyicilerle etkileşim halinde olup, okunan hikayelerin ardından düşüncelerini paylaşmaktadır.
- Videoda Ömer Seyfettin'in beş farklı hikayesi seslendirilmektedir: "Forsa", "Elem Sağma", "Nasıl Kurtarmış", "Yüz Akı" ve "Bir Hayır". Her hikaye, farklı karakterlerin (Kaptan Karamemiş, Ayşe, Kadı İbrahim Efendi, Durmuş Ağa, Hacı Ağa) yaşadığı olayları ve bu olayların sonuçlarını anlatmaktadır.
- Hikayeler genellikle Anadolu'nun günlük yaşamını, insan ilişkilerini ve toplumsal sorunları konu almaktadır. Sunucu, okunan hikayelerin ardından çevremizdeki insanların davranışlarından yola çıkarak herkesi aynı kefeye koymanın psikolojik bir rahatsızlık olduğunu düşündüğünü belirtmektedir.
- 00:09Ömer Seyfettin Hikayeleri Tanıtımı
- Safa Kaleder, sesli kitap ve podcast YouTube kanalında yeni hikayelerle dinleyicileri karşılayacak.
- Kanalda daha önce Ömer Seyfettin'in "Falaka", "İlk Anı", "İlk Cinayet Kaşağı" gibi unutulmaz hikayeleri seslendirilmiş.
- Ömer Seyfettin'in üslubu, dili ve anlatımı çok güzel, sade ve yalın olup, dinleyicileri hikayenin içine yerleştiriyor.
- 01:48Forsa Hikayesinin Başlangıcı
- "Forsa" kelimesi eski gemilerde kürek çeken tutsak ya da suçlulara verilen isimdir.
- Hikaye, Akdeniz'in ufuklarına bakan küçük bir tepe ve mini çiçek ormanı gibi bir ortamda başlıyor.
- Badem bahçesinin yanındaki geniş bağda, beyaz taşlardan yapılmış duvarın ötesindeki zeytinlik vadiye kadar uzanıyor.
- 02:35Yaşlı Türk Ortasının Hayatı
- Bağın ortasındaki eski kulübenin yıkık kapısından çıkan ihtiyar, akbak saçlı, kambur, titreyen elleri ve ayaklarıyla denize bakıyor.
- Kırk yılı tutsak olan bu ihtiyar, otuz yaşında dinç leventken Malta korsanlarının eline düşmüş ve yirmi yıl onların kadırgalarında kürek çekmiş.
- Yirmi yıl boyunca iki zincirle iki ayağından nemli bir geminin dibine bağlanmış yaşamış, ancak zincirleri küflendi, çürüdü ve kırıldı.
- 04:19Tutsaklığın Sonrası
- Elli yaşına gelince korsanlar onu iyi kürek çekemez diye çıkarıp bir adada satmışlar, efendisi bir çiftçiydi.
- On sene kuru ekmekle çalışmış, artık bacaklarından mıhlı olmadığı için abdest alabiliyor, namaz kılabiliyor ve dua edebiliyordu.
- Bütün umudu yurduna, Edremit'e kavuşmaktı ve otuz yıl içinde hiçbir an umudunu kesmedi.
- 04:59Geçmişteki Başarıları
- En şanlı ve ünlü Türk gemicilerindendi, yirmi yaşındayken Tarık Boğazı'nı geçmiş, Poyraz'a doğru haftalarca, aylarca kenar kıyıyı görmeden gitmiş.
- Rastgeldi kuytu adalardan cizyeler almış, irili ufaklı donanmaları tek başına hafif gemisiyle bozmuştu.
- Altın, gümüş, inci, elmas ve tutsak dolu yurda dönerken kıyısız denizin ortasında evlenmiş, oğlu Turgut Çanakkale'yi geçerken doğmuştu.
- 06:00Son Yılları
- Kırk senedir İstanbul'un minareli ufku hayalinden hiç silinmemişti, bir gemim olsa gözünü kapar, Kabataş'ın önüne demir atarım diye düşünürdü.
- Altmış yaşını geçtikten sonra efendisi onu sözde azad etti, ancak bu azad etmek değil, sokağa, açlığa, perişanlığa atmaktı.
- Yaşlı tutsak bakımsız bağın içindeki yıkık kulübeyi buldu, içine girdi ve ara sıra kasabaya inerek yaşlılığına acıyanların verdiği ekmek paralarını toplayıp dönüyordu.
- 06:38Kırk Yıllık Bekleyiş
- On yıl daha geçtikten sonra yaşlı tutsak artık hiç gücü kalmamış ve bağ sahibi de kendisini istemiyordu.
- Eskiden beri gördüğü kırk yıllık bir düş, Türklerin ve Türk gemilerinin gelişi, tekrar görmeye başlamıştı.
- İlkbahar umut sağma gibi her yanı parlatırken, martıların tatlı seslerini dinleyerek daldı.
- 07:42Türk Donanmasının Gelişi
- Yaşlı tutsak rüyasında ağır bir Türk donanmasının limana girdiğini ve kasabaya giden yola birkaç bölük asker çıkardığını görüyordu.
- Uyandığında limana baktığında gerçekten kalenin karşısına bir donanma geldiğini gördü ve Türk gemileri kıyıya yanaşıyordu.
- Sevinçten dizlerinin bağı çözüldü, çöktü ve kıyıya çıkan bölüklerin ellerinde albayrak kalenin çevresine doğru ilerlediğini gördü.
- 08:54Türk Askerlerine Kavuşma
- Kırk senelik bir beklemenin son çabasıyla davrandı, kemikleri çatırdadı ve badem ağaçlarının çiçekli gölgeleriyle örtülen yoldan yürüdü.
- Karaya çıkan askerler, ak sakallı bir ihtiyarın kendilerine doğru koştuğunu görünce dur diye bağırdılar.
- İhtiyar "Ben Türk'üm oğullar, ben Türk'üm" diyerek askerlerin yanına yaklaşınca önüne ilk geleni tutup öpmeye başladı.
- 09:40Bey'e Haber Verme
- Askerler ihtiyarın kahramanlık öykülerini bilmeyen, önünü duymayan yoktu ve "Bey'e haber verin" diye bağrışıyorlardı.
- İhtiyarın kollarına girdiler, kuş gibi deniz kıyısına uçurdular, bir sandala koydular ve büyük bir kadırgaya çıkardılar.
- Askerin içinde onun kahramanlık öykülerini bilmeyen, önünü duymayan yoktu ve "Bey'e haber verin" diye bağrışıyorlardı.
- 10:21Bey ile Karşılaşma
- Kara pala bıyıklı, sırmalı giysisinin üzerine demir çelik zırhlar giymiş iri bir adamın karşısında durdu.
- Bey "Sen Kaptan Karamemiş misin?" diye sordu ve ihtiyar sağ kolunu kaftanın altından çıkardı, sıvadı, bey'e uzattı.
- Bey ellerine sarıldı, öpmeye başladı ve "Ben senin oğlunum" dedi, ihtiyar tutsak sevincinden bayılmıştı.
- 10:59Cenge Çıkış
- Oğlu karaya cenk için çıkacağını söyledi, ihtiyar tutsak kabul etmedi ve "Ben de sizinle cenge çıkacağım" dedi.
- Oğlu "Çok yaşlısın baba, ama yüreğim güçlüdür" diyerek onu gemide rahat kalmasını istedi.
- İhtiyar "Bayrağa işaret ederek, şehit olursam bunu üzerime örtün, vatan al bayrağın dalgalandığı yer değil midir?" dedi.
- 11:47İkinci Hikaye
- Ömer Seyfettin'in kaleme almış olduğu "Forsa" adlı tarihi ve harika bir hikaye seslendirildi.
- İkinci hikayenin adı "Elem Sama" olup, "gökkuşağı" manasına gelen bir kelimedir.
- İkinci hikayeyle devam edileceği belirtildi.
- 12:20Ayşe'nin Sabahı
- Küçük Ayşe, sabahtan beri mekik dokuduğu yüksek bez tezgahından kalkıp yorgun bir şekilde gerindi.
- Babası ve kardeşleri kasabaya, pazara inmiş, annesi ve ablası komşuda, belki zaimlerdi.
- Ayşe, aynada kendine baktığında beyazları azalan kömür gözleri, mahmur yanakları ve gürsiyah saçlarıyla güzel olduğunu fark etti.
- 13:22Ayşe'nin Hayalleri
- Ayşe, onbeş yaşında olmasına rağmen koca bir kız gibi iriydi ve erkek akranlarını bir tutuşta kaldırıp yere çarpabiliyordu.
- Erkek çocuklar gibi ata binmesini, silah atmasını, güreşmesini ve esir almaca oynamasını çok seviyordu.
- Köyün imamı Kurt Hoca, Ayşe'ye "Kız Ayşe, anana söyle, seni örtüye soksun" demişti.
- 14:28Erkek Olma Hayali
- Ayşe, aynada kendine baktığında güzelliğini fark etti ancak bunun önemi olmadığını düşündü.
- Bir erkek olsaydı, Bozyaka'nın değil, bütün Kazanın bir pehlivanı olacağını hayal etti.
- Meşhur bir efe olup Zaimoğullarının küçük kızını alacağını, savaşlara gireceğini ve ayı avlarında dolaşacağını hayal etti.
- 15:43Eleğim Sağma
- Ayşe, köyün arkasındaki kuru dereye giden yolun etrafındaki fundalıkların ortasında bir eleğim sağma gördüğünü fark etti.
- Eleğim sağmanın altından geçerse erkek olacağını düşündü ve deli gibi koşmaya başladı.
- Yağmur yağarken hendeklerden atladı, tarlaları çiğnedi, tepelere tırmandı ve fundalıklara daldı.
- 17:02Erkek Olma
- Ayşe, eleğim sağmanın altından geçtiğinde boynu büyümüş, cepkeni yırtılmış, kısalan etekleri belinde kalmıştı.
- Kendine baktığında koca bir delikanlı olduğunu fark etti ve erkek esbabı giyerek dışarı çıktı.
- Ağabeyi Bayramlık'ın bayramlıklarını giydi, Martinini omzuna taktı ve Zaimgillerin düğününde güreş olduğunu öğrendi.
- 18:35Güreş Meydanı
- Ayşe, düğün evinin avlusuna girerken yeni düzeye inmiş efeler gibi nara attı ve meydanın açılmasını istedi.
- Davullar zurnalar çalıyor, ortada çifter çifter pehlivanlar güreşiyordu.
- Ayşe, pehlivanlara "Benimle ikişer ikişer güreşecek varsa meydana çıksın" dedi ve çifter çifter karşısına çıkan pehlivanları kaldırıp yere çarptı.
- 19:43Ayşe'nin Kimliği
- Ayşe, "Ben Bozkaya'danım" diye haykırdı ancak köy halkı onu tanımıyordu.
- Ayşe, "Ben Ayşe'yim" dediğinde halk uğuldadı ve "Hangi Ayşe, hangi Ayşe?" diye sordu.
- Ayşe, nasıl koştuğunu, nasıl elem sağmanın altından geçtiğini ve nasıl erkek olduğunu anlattı.
- 20:26Gülsüm'ün Nikahı
- Ayşe, Gülsüm'ü kimin alacağını sordu ve muhtarın oğlu Hasan'ı buldu.
- Ayşe, Hasan'ı havaya kaldırdı ve "Boşa boşamam boşa alıyorum" dedi.
- Kurt Hoca'ya Gülsüm'ün nikahını kıymasını istedi ancak Hoca "Uygun değil" dedi.
- 21:34Kurt Hoca'nın Tepkisi
- Ayşe, Kurt Hoca'yı havaya kaldırdı ve "Kıyacaksın" dedi.
- Hoca "Kıyacağım" dedi ancak Ayşe onu salladı ve fırlattı.
- Kurt Hoca havada kaldı ve "Bu erkek değildir, bu kızdır. Bunu örtüye sokmalı" diye bağırmaya başladı.
- 22:10Köyün Tepkisi
- Köyün içindeki halk "Uygun değil" diye uğultu çıkardı ve ellerinde kalın siyah örtüler, kırmızı peştemaller onu örtmek için üzerine hücum etti.
- Ayşe silkindi, bir nara attı, Martinini yakaladı ve dipçiyi savurmaya başladı.
- Kurt Hoca, kanat gibi açılan cübbesiyle havada dolaşarak köyün sokaklarında elleri örtülü, peştemalli köylüleri kovaladı.
- 22:54Ayşe'nin Dönüşü
- Ayşe, caminin avlusuna daldı ve minarenin merdivenlerinden çıkarken Kurt Hoca'ya yapıştı.
- Şerefe gelince Kurt Hoca'ya gırtlağından tuttu ve sıkıyordu.
- Gümbür gümbür şerefe yıkıldı, Ayşe aşağıya düştü ve kafasını yumruklayan babasını gördü.
- 23:21Köyün Merakı
- Ayşe, yağmurla sırılsıklam olmuş yeşil ve sık fundalıkların içindeydi.
- Anası, abisi, muhtarın oğlu koruyucu Hasan ve komşular etrafında duruyorlardı.
- Ayşe, öğleden beri onu arıyorlardı ve böyle birdenbire kaybolması bütün köyü merakta bırakmıştı.
- 24:24Kurt Hoca'nın Son Sözleri
- Ayşe, evlerine yaklaştıklarında havadan bir ses geldi: "Buldunuz mu? Mehmet Ağa?"
- Kurt Hoca, başı kabak, yalınayak kolları sıvalı, evinin yüksek taraçasında kalaylı ibre ile abdestini tazeliyordu.
- Kurt Hoca, "Neredeymiş? Fundalıklarda uyumuş kalmış bu yağmurda orada ne yapıyormuş ki? Söylemiyor domuz örtüye, koyunun örtüye. Artık onun açık dolaşması uygun değil" dedi.
- 25:19Ömer Seyfettin'in "Elem Sağımı" Hikayesi
- Ömer Seyfettin'in "Elem Sağımı" adlı hikayesinde Ayşe'nin elem sağının altından geçtikten sonra yaşadıkları ve sonrasında bu yaşadıklarının bir rüya olduğunu fark etmesi anlatılıyor.
- Ömer Seyfettin, yaşadığı dönemdeki Anadolu'ya ışık tutmuş, o dönemin insanlarını, tavırlarını, geleneklerini ve göreneklerini sade bir dille yansıtmış bir edebiyatçıdır.
- 26:47"Nasıl Kurtarmış" Hikayesi
- Kasabada kadı İbrahim Efendi, dört parmak siyah çatık kaşları, küçük parlak gözleri, sık siyah sakalları ve ürpermiş canlı bıyıklarıyla insana hemen saldıracak, ısıracakmış gibi gelirdi.
- Kadı İbrahim Efendi, yüzü daima buruşuk, buz tutmuş sirke kadar ekşi, hiç gülmeyen, sert bir kişiliğe sahipti, ancak kendi kalbinin çok iyi olduğuna inanırdı.
- Bir cuma günü şadırvan meydanında avukat Hüsameddin Efendi'nin dükkanında otururken, kasabanın ileri gelenleri tatlı dil ve güler yüz hakkında konuşurken, Kadı İbrahim Efendi dayanamayıp doğru sözün acı, haklı olduğunu söyledi.
- 29:07Yörük Delikanlı ve Yoğurt
- Dükkanın kapısında genç bir yörük peyda oldu ve elinde kocaman bir engel tutarak Kadı İbrahim Efendi'ye babasının gönderdiği yoğurdu getirdi.
- Kadı İbrahim Efendi, tanımadığı bir adama nasıl iyilik ettiğini merak ederek, yörük delikanlıya babasının koyunlarını nasıl kurtardığını sordu.
- Yörük delikanlı, babasının rüyasında koyunları alabayır'ın üstüne yaymış, kocaman bir kurt peyda olmuş, Kadı İbrahim Efendi kovalamış ve kurdun karnını azı dişleriyle yarmış olduğunu anlattı.
- 32:02Hikayenin Sonu
- Kadı İbrahim Efendi'nin kararmış suratını görünce yörük delikanlı korktu ve hikayesini kesti, oradan kaçtı.
- Hikayeyi dinleyen eşraf efendiler birbirlerine bakarak kahkahalarını elleriyle ağızlarında söndürmeye çalışıyorlardı.
- "Nasıl Kurtarmış" adlı Ömer Seyfettin hikayesi de rüya temasını içinde barındırıyordu ve sinirli, gergin, öfkeli, kaşları çatık bir kadı profiliyle karşılaşıldı.
- 33:16Mehmet Efendi'nin Dertleri
- Mehmet Efendi on senedir kasabada oturuyor ve köydeki tarlaları, bağları, bahçeleri ortak elinde kalmıştı.
- Müftü Hacı Ali Efendi ile dertleşirken, tüm malının yanmış kül olmuş olduğunu ve dünyada doğru adam olmadığını söyledi.
- Mehmet Efendi, herkesin yalancı ve dolandırıcı olduğunu, hısım ve akrabalarını bile denediğini, hatta kardeşini bile aldattığını belirtti.
- 34:28Müftü'nün Çobanı
- Müftü, tanıdığı bir çobanın çok doğrudur ve yalan bilmez bir adam olduğunu söyledi.
- Mehmet Efendi, binbeşyüz koyunundan nihayet elli tane bıraktıklarını ve bunları müftünün tanıdığı doğru adama vermesini istedi.
- Müftü, çobanın saf, derviş olduğunu, ömrünü dağlarda geçirdiğini ve beş vaktine beş daha katardığını anlattı.
- 35:52Çobanın Dönüşü
- Bir sene sonra bir cuma sabahı, çoban elinde büyük bir toprak kapla ıslak bir postla kasabaya geldi.
- Çoban, koyunların kısır olduğunu, oniki tanesinin çalındığını, otuzsekizinin kelebek olduğunu, beşinin kurt yediğini ve bir koyunun uçuruma yuvarlandığını söyledi.
- Mehmet Efendi, çobanın hesabını doğru verdiğini görünce, yoğurt kabını çobanın kafasına geçirdi ve yumruklayarak kapıdan dışarı attı.
- 38:06Genelleme Sorunu
- Çevremizdeki bazı insanlardan yola çıkarak bütün insanları öyle görmek, birçok kişinin psikolojik bir rahatsızlığı olarak görülüyor.
- Olumsuz davranışları genelleme konusunda kabiliyetimiz daha yüksek, çevremizdeki birkaç kişinin dürüst olduğunu görüp "herkes dürüst" diyen çok az insan var.
- Baba oğul, karı-koca, kardeşler olsa bile herkesi sadece şahsında özel olarak değerlendirmek daha sağlıklı bir tutum.
- 39:58Durmuş Ağa'nın Son Günleri
- Durmuş Ağa yatağında kımıldamadan durmuş, gözlerini basık tavana dikmiş, sararmış hatırları sayıyordu.
- Yüzü toprak rengindeydi, elleri kuru, zayıf ve cansızdı, ancak boğuk bir sesle "Ben ölüyom" dedi.
- Karısı onu susturmaya çalışırken, Durmuş Ağa mor dokuma örtülü yastığından başını kaldıramıyor, gözlerini karısına çeviriyordu.
- 40:56Durmuş Ağa'nın Durumu
- Bir aydır her gün eriyip gidiyordu, karısı onun hiçbir şeyciyi olmadığını tekrarlıyor, ölümünü hatırına getirmiyordu.
- Vücudu tamamıyla ölmüştü, bir şey yemek şöyle dursun, hatta bir damlacık su dahi içemiyordu.
- Yalnız canı kaldı, o da göğsünde, nefesinin biraz aşağısında sıcak bir ürperme vardı.
- 41:39Durmuş Ağa'nın Pişmanlıkları
- Tembel biriydi, her işi ihmal ederdi, hac parasını fazlasıyla hazırladığı halde bahanelerle gidememişti.
- İki oğlu vardı ki birbirinden berbattı, en canlı zamanında bile ne vakit ölecek gibi ta gözünün içine bakarlardı.
- Hastalığının başında mallarını taksim etmesi, hayır ve iyilik için bir şeyi ayırıp güvenilir bir adama vermesi lazımdı.
- 42:33Hacı Ağa'nın Tavsiyesi
- Hacı Ağa, ona her vakit hayır hasenat için bir şeye ayırmasını tavsiye eden komşusuydu.
- "Ecelin gelişi duyulmaz, birdenbire bizi bastırır, adam sağken vasiyetini falan etmeli" derdi.
- Durmuş Ağa, çekmecesinde bir çeşme parası bile ayırmıştı, komşusunu çağırtıp bunu vermek, hac parasıyla mescidin tamir olunmasını vasiyet etmek istiyordu.
- 43:15Karısının İnatı
- Karısının sesi bitmişti, "Hacı, hacı a" diye bağırsa kimseye işittiremeyecekti.
- Karısının ocağın önünde vişne çürüğü yemenisini çözüp kınalı saçlarını taradığını görüyordu.
- Bu son derece inatçı bir kadındı, bir şeyi zihnine koydu mu aksini dinlemez, Nuh der, peygamber demezdi.
- 44:04Durmuş Ağa'nın Son Anları
- Göğsünün içindeki sıcak ürperme yanmaya başlıyor, bir ateş, bir zehir oluyordu.
- Karısına son kuvvetiyle seslendi: "Yahu ölüyorsun şu hacı ayı, çağır ki son lafımı değün."
- Kadın kalktı, yatağın yanına gitti, eğildi, kocasının yüzüne baktı, gözleri kapanmıştı, uyuyor mu diye şüphelendi.
- 45:30Miras Kavgası
- Durmuş Ağa bu uykudan bir daha uyanamadı, oğulları mirasın üzerine aç kurt gibi atılmışlar.
- Çift şeylerin birini biri birine biri alıyor fakat tek şeyleri bir türlü pay edemiyorlardı.
- Babalarının kürkünü ipek halıdan, seccadesini ortasından kesip ikiye böldüler, evde tekti, onu da yıktılar.
- 46:09Hacı Ağa'nın Müdahalesi
- Hacı Ağa bir gün bu yıkıntının önünden geçerken komşusunun iki oğlunu gördü, sıska köpeği tutmuşlar, sen alacaksın, ben alacağım diye çekişip duruyorlardı.
- Hacı Ağa ısrar etti, ellerindeki köpek babalarından kalmaydı, ikisi de haklarından vazgeçmiyorlardı.
- Nihayet bu hayvancığı iki parça kesip paylaşmaya karar verdiler, Hacı Ağa vazgeçin dedi.
- 47:05Köpeğin Sonu
- Sahipsiz kalan köpek açlıktan, susuzluktan, soğuktan bütün kış yıkılmış evin yerinde uludu, inledi.
- Onun ulumasından gece gündüz rahatsız olan köy halkı, bu dinmez acı feryadı, zavallı hayvanın ölen efendisi hakkındaki muhabbetine yoruyorlar.
- Rahmetli Durmuş'a kötülük etmeyip, bu köpek kadar oğullarına da kendini sevdirseydi ne mezarı taşsız kalır, ne de böyle mevlütsüz, hayırsız, hasenatsız toprak altında yatardı bugün diyorlardı.
- 47:39Sesli Kitap Podcast Kapanışı
- Sesli kitap podcast kanalında Ömer Seyfettin'in kaleme almış olduğu beş hikaye paylaşılmıştır.
- Forsa, Elem Sağma Nasıl Kurtarmış, Yüz Akı ve Bir Hayır hikayeleri bu içerikler arasındadır.
- Dinleyicilerden en çok beğendikleri hikayeyi yorumlara yazmaları ve kanala abone olmaları istenmiştir.