• Buradasın

    Türkiye'de Sinema-Hafıza İlişkisi Semineri

    youtube.com/watch?v=IsJtwyDPlcw

    Yapay zekadan makale özeti

    • Bu video, Turkey Beyond Borders tarafından düzenlenen bir seminer serisinin bir konuşmacısı tarafından sunulan akademik bir konuşmadır. Konuşmacı, Dilara Balcı ve Dilek Kaya gibi akademisyenlerin çalışmalarından yararlanarak Türkiye'de sinema-hafıza ilişkisini incelemektedir.
    • Sunum, Türkiye'de sinemanın 1896'dan günümüze kadar olan tarihini farklı dönemlere ayırarak ele almaktadır. İlk olarak sinemanın erken dönemleri ve Türkleştirme süreci, ardından Yeşilçam sineması ve Türk etosu kavramları, son olarak da 1980'lerden itibaren Türkiye sinemasının yaşadığı dönüşüm analiz edilmektedir.
    • Konuşmacı, sinemanın ulusal kimlik inşasına ilişkin kolektif ve devlet şiddeti, film sansürü, coğrafya, ses ve bakış perdesinin çoğullaşması gibi konuları ele almaktadır. Ayrıca, "Türklük etosu" kavramı, toplumsal iktidar mekanizmaları ve gerçeklikle ilişkimiz açısından incelenmekte, 1960-1980 yılları arasındaki toplumsal hareketlenmenin Yeşilçam'a yansıması ve 1970'lerde yaşanan dönüşümler de detaylı şekilde açıklanmaktadır.
    00:06Türkiye'de Sinema-Hafıza İlişkisi
    • Türkiye'de sinema-hafıza ilişkisi, ulusal muhallenin hayalinin ve gerçekliğinin, protez bir hafızanın üretiminin hikayesi olarak anlatılabilir.
    • Türklüğün inşası ve toplumsal iktidar olarak işleyişi, sinemanın üretim, dağıtım ve gösterim alanında maddi ve politik eşitsizlikleri kemikleştirmesi ve temsil düzeninde kimin görünürlük alanını kurduğunu belirlemesi açısından önemlidir.
    • Modern toplumsal iktidarlar kurmacalara ve iletişim araçlarıyla örgütlenen hayallere yaslanır, bu yüzden sinemada imge ve ses bekçiliğinin peşindedir.
    01:19Kurmaca ve İktidar İlişkisi
    • Modern toplumlar kurmaca imparatorluklarında yaşıyor ve düzen sadece zora dayalı baskıyla değil, kurgusal tetiği olan güçlerle de inşa ediliyor.
    • Ulusal kimliğin inşasına ilişkin kolektif şiddet ve devlet şiddeti mevzubahis olduğunda, kurmacaya muhtaçlık daha da acil bir ihtiyaç halini alabiliyor.
    • Cumhuriyet'in onuncu yılı için çekilen "Cumhuriyet'in Kaybı Ankara" belgeselinde, Samos'un fakir ve metruk bir köy haline getirilmesi, Cumhuriyet'in hareketiyle geride bırakılacak eski yaşamın Bizans'ını sağlar hale getirmesi bir örnektir.
    02:35Türkiye Sineması ve Ulusal Hafıza
    • Türkiye sineması, 1990'ların ortalarından itibaren tekrar tekrar maziye ve gömülü olduğu coğrafyaya dönüp ulusal hafızayı ve kimliği sorgulayan imgeler ve sesler bulup işiterek başka bir Cumhuriyet'in imkanlarını araştırmaya başladı.
    • Kurmacanın gücüne muhtaç, bağrında kurgusallık taşıyan bu modern toplumsal iktidar kavrayışı ile Türkiye'de sinema-hafıza-politika ilişkisi iki ana başlık halinde tartışılabilir: ulusal sinema tarihinin nasıl yazıldığı ve kolektif şiddet ve devlet şiddetinin sinema alanında güç ve temsil ilişkilerini nasıl belirlediği.
    03:40Ulusal Sinema Tarihi Yazımı
    • Türk sinemasının yerleşik ana akım hikayesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tanıtım yazılarında, sinema tarihi derslerinde ve tezlerde yaygın olarak kabul gören bir kalıp olarak bulunur.
    • Türk sinemasının tarihi 1914'te Fuat Uzkınay'ın "Ayfonos'taki Rus'un Yıkılışı" çekimi ile başlatılıyor, 1950'ye kadar özel yapım evleri dönemi, tiyatrocular dönemi ve geçiş dönemi olarak adlandırılıyor, 1950 sonrası ise sinemacılar dönemi olarak kategorize ediliyor.
    • Geçtiğimiz on yıllar boyunca sinemanın geç Osmanlı-erken Cumhuriyet coğrafyasındaki hikayesi araştırmacılar tarafından farklı açılardan yeniden düşünüldü.
    04:56Sinema Tarih Yazımının Sorgulanması
    • Dilek Kaya, Türk sineması geçmişinin ve geleneğinin icadına dikkat çekmiş, yerli olanın içeriğinin Türklük-Müslümanlıkla sabitlenmeye çalışıldığı milli tarih yazımında Fuat Uzkınay'ın ilk Türk sinema operatörü olarak başlangıç anına yerleştirilmesini eleştirmiştir.
    • 2015 yılında Toplumsal Tarih Dergisi'nin editöryal yazısında Özde Çelik, temelde Türklük merkezli inşa edilen bu anlatımın zaman, coğrafya ve hafıza bağlamlarında dönüştürmenin önemine dikkat çekmiştir.
    • Sinemanın coğrafyaya gelişi ve uyandırdığı duygular üzerinden yazan seyircilik tarihi çalışmaları, Türk sinema tarih yazımının sınırlılıklarını aşmaya ve coğrafyanın sinema ile ilişkisini düşünmeye olanak vermiştir.
    06:47Yeni Bir Dönemselleştirme
    • Sinemanın coğrafyaya gelişi ve uyandırdığı duygular üzerinden yeni bir dönemselleştirme ortaya çıkmıştır; sıfır noktası teknolojik aygıtla seyircinin karşılaşması ve seyirciliğin ortaya çıkışı olarak görülmektedir.
    • 11 Aralık 1896 tarihinde Sponek Birahanesi'nde İstanbul'da gerçekleşen ilk gösterim, sinemayı modernlikle birlikte düşünmeyi ve sinemanın ulusal sınırlar ve ideolojiler tarafından çerçevelenemeyen bir hikayesi olduğunu vurgulamaktadır.
    • Nezih Erdoğan, 1896 ile başlayan erken dönemi 1928 harf devrimi ile kapatıyor, çünkü bu değişim tarihi, ardından gelen "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyaları ile coğrafyanın sinema ile karşılaştığı ilk dönemin çok dilli, çok dinli ve etnik kimlikte dünyasında bir kesinti oluşturmuştur.
    09:21Sinemanın Ekonomik ve Kültürel Dönüşümü
    • 1896'da başlayan sinemanın hikayesi, 1924 Anayasası'ndaki yurttaşlık kavrayışını, 1928 Latin alfabesine geçişi ve Cumhuriyet'in eski-yeni büyük rotasının sinemanın hareketini belirleyişini düşünerek dönemselleştirilebilir.
    • İkinci dönem 1929 "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyası ve 1942 Varlık Vergisi kalma arası dönem olarak düşünülebilir, bu dönem dağıtım, gösterim ve yapım süreçlerinin ekonomik ve kültürel sermayenin Türkleşmesine giden bir dönemdir.
    • 1950'lerle birlikte Yeşilçam'ın, Türkiye'de bir sinema endüstrisinin oluşumunun içinde ekonomik, sembolik ve temsil ilişkilerindeki üç hiyerarşisini yapılandıran tarihsel anları sinema-hafıza ilişkisinin içine dahil edebiliriz.
    10:30Sinema Endüstrisinin Demografik Değişimi
    • Dilara Balcı'ya göre, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde sinema cihazlarını ithal eden ve işletmeciliği yapan çoğunlukla Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler olup, 1930'lu yıllardan sonra bu işletmecilerin azalmaya ve yerlerini Türk sinema işletmecilerinin almaya başlamıştır.
    • Yorgabozisi ve Solobozi'ye göre, 1940'lı yıllarda gayrimüslimlerin sinema sektöründen çekilmeye başlamalarında 1942-43 yıllarında uygulanan varlık vergisi etkili olmuş, bu ekonomik şiddet Rum, Ermeni ve Yahudi yapımcıların yatırım için ihtiyaç duydukları fonları sağlamalarına engel olmuştur.
    • Melek sinemasının emek sinemasına dönüşme sürecinde yerinden etme ve yerleştirme, sinema alanının aktörlerini dönüştüren, güç ilişkilerini ve duyguların hareketini yapılandıran Türkleştirme hareketi olarak ele alınabilir.
    11:41İzmir'deki Sinema Deneyimi ve Kozmopolit Atmosfer
    • Dilek Kaya, İzmir Kordon'daki sinema deneyimine dair makalesinde, İzmir'in kozmopolit ve hareketli kültürel ve toplumsal atmosferinde Kordon sinemalarının önemli bir yeri olduğunu aktarmıştır.
    • Kaya, coğrafyanın ve insanların sinema tecrübesinin ana akım tarih yazımı içine dahil edilmemiş erken hikayesinin peşine düşerek sinema salonlarına dair kayıp hafızayı yeniden inşa etmeye çalışmıştır.
    • Silmeye ve unutulmaya çalışan bir geçmiş kurgusu, Türkiye'de sinemanın hem gösterim ve dağıtım alanını hem de üretime temsil alanını belirlemiş gözüküyor.
    12:34Kiliselerin Sinemaya Dönüştürülmesi
    • Erken Cumhuriyet dönemi ve sonrasında cemaati artık orada olmayan liselerin sinemaya dönüştürülmesindeki mükerrer hareket, büyük kentlerdeki sinemaların sahiplik ve isim değiştirme hikayelerinin silme ve yeniden adlandırma hareketinin bir başka boyutu olarak ele alınabilir.
    • İzmir Bayındır'daki Ermeni kilisesinin önce Atlas Sinemasına sonra da depoya dönüştürülmesi, Kütahya'daki Suktoros Kilisesi'nin sinema ve düğün salonu olarak kullanılması, Trabzon'daki Şaraban Kilisesi'nin tiyatro ve sinema salonuna dönüştürülmesi gibi örnekler verilmiştir.
    • Bursa'da boşaltılan Ermeni kilisesi yerine Muallimler Birliği Sineması'nın alması, İskenderun'da Katolik Süryani kilisesinden Kesesinin sinemaya dönüştürülmesi, Eskişehir'de Supper Ardu Kilisesinden Asri Sinemanın Kesesinin Asri Sinemaya dönüştürülmesi, Adana'da Sub Asfaltzin Kilisesinin sinemaya dönüştürülmesi gibi örnekler verilmiştir.
    13:42Sinema Tarihi ve Temsil Düzlemi
    • Türkiye'de sinemanın tarihinin, kentlerin, kasaba ve ilçelerin belleklerindeki kırılmayla ve unutturmayla kurulmuş Türkleştirilmiş bir tay olduğu göz önüne alındığında, sinemanın erken dönemini ve tarihini çalışmak ve onu yeniden inşa çabası kaçınılmaz bir biçimde politik bir edim, ulusal ve toplumsal hafızaya politik bir müdahale halini alıyor.
    • Temsil düzlemi, kimin nasıl görüleceğini, nerede ikamet edeceğini belirleyen bir değerler ve duygular sistemi olarak işlemiştir.
    • Samuel Uluç'un Sami Hazinses adıyla Yeşilçam'da oyunculuk yapmak zorunda hissetmesi, kendisini Ermeni'nin hayattayken bilinmesini istememesi, öldükten sonra cenazesinin üç gün kaldırılamaması ve Pola Moral'in 16 Mart 1964'te İstanbul'dan sürgün edilmesi ve hayatının geri kalanını Yunanistan'da geçirmek zorunda kalması, temsil düzleminin çıplak bir örneği olarak gösterilmiştir.
    16:06Sinema Kontrolü ve Sansür
    • Temsil düzlemi, ruiyet seçkinlerinin sinemaya dair endişe ve kontrol talebi sadece yabancı filmlerin propagandası ile ilişkili değildi, sinemanın tesir ve telkin kuvvetinden, imgelerin ve seslerin köken yokluğunun kuruluşuna içkin şiddeti, maziyi ve Türklüğün sentetikliğini hatırlatabilme güçlerinden kaynaklanmaktaydı.
    • Bir yandan kitleleri medeniyetin ve inkılabın ışığıyla aydınlatmak, milli kültür ve tarihi anlatısını güçlendirmek için sinemanın ruhu esir alma ve kuşatma kuvvetinden yararlanılmak istenmekte, öte yandan ulusun bu hayal edilmişliği ve sentetikliği, tam da bu hayal edilmişliği ve sentetik mazinin hortlaksıyanı bütün belirsizliği de endişe uyandırmaktaydı.
    • Ulusal kimliğe içkin kolektif şiddetin faillerinden Şükrü Kaya, aynı zamanda sinema perdesinde neyin var neyin yok alacağının, kimin, nasıl görüleceğini ve işitileceğini belirleyecek olan sansür ve denetleme nizamnamesi karar alıcı güçlerindendir.
    17:26Film Sansürü ve Temsil Düzlemi
    • Sinema filmlerinin kontrolü için merkezi bir örgüt 9 Kasım 1932'de talimatname ile kurulmuş, 26 Aralık 1933'te ek talimatname ile yerli filmler için senaryo sansürü getirilmiş ve İstanbul ve Ankara'da bu amaçla iki komisyon hayata geçirilmiştir.
    • 1939'dan 1986'ya kadar yürürlükte olan film sansürü karar verici uygulayıcısı olan Merkez Film Kontrol Komisyonu'nun yerli filmlere dair tasarruf ve iradesiyle şekillenmiş gözüküyor.
    • Temsil alanının disiplin ve hizaya sokulması işinde görünmez ve işitmez işitilmez kılma, unutturma ve inkar da ekleyip çıkararak temsil düzlemini şekillendirmede bir arada kullanılmış.
    19:13Sansür Kurulu'nun Etkisi
    • Ermeni, Yahudi, Rum, Kürt kelimelerinin kullanılmaması, bu gruplara ait dillerin ses perdesinden bütünüyle kesilip atılmış, Türkçe dublajlı bir ses perdesinin diğer dilleri de yerindeyse perdenin altına gömmesi gibi dışlayıcı pratiklerin yanı sıra, neyin nasıl yazılması gerektiğini, neyin hatırlanıp neyin unutulması gerektiğini doğrudan yazarak sansür kurulu kararları çerçeveyi ama aynı zamanda alanın bilgisini şekillendiren disiplin edici bir güçte olmuştur.
    • "Hudutların Kanunu" filmi 1967 tarihli İttifakatın son repliğinin değiştirilmesi istenmiş, "Karanlık Dünya: Aşık Veysel'in Hayatı" belgeselinde Anadolu'da başakların boylarının kısa olduğu görüntüler yerine Amerika'da çekilmiş makineleşmiş tarım görüntülerinin eklenmesi istenmiştir.
    • "İstanbul Rumların Sonu" olarak düşünülebilecek 1964 Rum Sürgünü'nden sadece iki yıl sonra yapılan "Kurtuluş Savaşı" filminde "Allah'a ısmarladık" İstanbul Semih Evi'nin 1966 tarihli bir filmin başına sansür kurulu'nun yazılı veya sözlü olarak "Bugün Rum menşeili Türkler Türk olmanın erdem ile yaşamaktadır. Bu olaylar geçmişte kalmıştır, bütün bunlar tarih olmuştur" gibi bir açıklama konulmasının istenmesinde olduğu gibi, Yeşilçam perdesinin ses ve bakış ayarlarını yaparak hizaya sokan temsil düzleminde coğrafyadaki etnik gruplar arasındaki hiyerarşiyi sürekli kılacak nizam ve tertibatı kurar.
    20:51Yeşilçam'da Sansür ve Unutma Mekanizması
    • Ali Karadoğan ve Rüken Öztürk'ün çalışmaları, Yeşilçam'ı oluşturan ses ve bakış perdesinin kurucularından birinin de sansür kurulunda yer aldığını göstermektedir.
    • Karar defterlerinde Türkiye coğrafyasını, yaşanmış tarihi ve toplumsal bağlamı hatırlatacak izlerin silinmesi talebi sık dile getirilmektedir.
    • Sansür mekanizması hem hayali ve batılı bakış tarafından Türklüğün nasıl görülmek istendiğini kurgulama hem de içeriye sürekli arındırma, terbiye etme ve mazinin silinmesi işini görür.
    23:13Derin Millet ve Türklük Ethosu
    • Asu Akso ve Cameron Robins, Cumhuriyet'in ideal millet imgesinin kültürel homojenliği normalleştirirken, farklılıkları tanımaya ve değişmeye karşı işleyen kolektif bilinçdışı mekanizmaları ürettiğini ifade etmişlerdir.
    • Konuşmacı, bu iki mekanizmayı ve onların dolayımıyla bilgi ile ilişkimizi, gerçeklikle ilişkimizi "Türklük Ethosu" olarak kavramsallaştırıyor.
    • Ethos, günlük hayat etkileşimlerini mümkün kılan dolaylı ve örtük bilgiden, sessizce çalışan bilinçdışı toplumsal uzlaşmalardan söz eder ve her tür gündelik hayat etkileşimi içinde arka plan gibi işleyen bir bilgidir.
    24:50Türklük Ethosunun Özellikleri
    • Toplumsal katılım ve etkileşimlerimiz bu etosu yaşam biçimimize yatırım sağlar, eylemlerimizi meşrulaştırırken ve savunurken bu arka plana yaslanırız.
    • Kendini sürekli yenileyen bu etos, katılımımızı ve örtük bilgiyi paylaşmamızı talep eder, tekrar tekrar yapmadığımız durumda sorgulanırız, dışlanırız veya şiddetle karşılaşabiliriz.
    • Türklük Ethosu, bir topluluk içinde yazılı olmayan bir yaşam kılavuzu yaparak öğrendiğimiz ve her zaman kolektif icra ile üretilen bir bilgi olarak düşünülebilir.
    26:54Türklük Perdesi ve Yeşilçam
    • Yeşilçam, özleri tüplüye çağıran, etnisite, sınıf, cinsiyet, yaş ve bedensel sağlamlığa dayalı farkları kuran imgeler ve sesler repertuarı farklı bedenlere farklı özdeşleşmeler sunar.
    • Türklük perdesi olarak adlandırılan bu perde, kimin idealleştirmeye değer olduğunu saptamak için işler ve hemen her zaman seyirci özener'in duygusal hareketleriyle birlikte çalışır.
    • Yeşilçam, kimin nasıl görüleceğini belirleyen bir ideallik perdesi olarak egemen normatif benlikler üretmiştir ve hayali biz denilen şeyle özdeşleşebileceğimiz toplumsal çatışma bölümü ve farkları nasıl hissedip yaşamamız gerektiğini anlatan bir temsil repertuarı sunar.
    28:42Yeşilçam'ın Karmaşık Yapısı
    • Yeşilçam, Türklük perdesi olarak bir yandan, diğer yandan bu perdenin ayarlarının sürekli sınandığı ve yeniden kurulduğu, nizamın ve tertibin aşındırıldığı ve bozulduğu bir mücadele alanı olarak kavranabilir.
    • Yeşilçam, modernlik ve kapitalizmin ürettiği endişe ve arzuları farklı biçimlerde seslendiren anlatılar içeren yekpare olmayan bir yapıya sahiptir.
    • Yeşilçam, taşralılaştırılmış olanın, kentin çeperlerine düşmüş olanların, ideal millet ayağına uydurulamayan ya da evcilleştirilemeyen arabesk gibi aşağıdan yukarıya doğru yükselen duyguların hareketinin mekanı olduğu gibi, yukarıdan aşağıya hizaya sokulmanın, muhafazakar toplumsal ideallerin derinlik mücadelesinin de seslendirildiği bir kültürel mücadele zemini gibidir.
    29:51Yeşilçam'ın Dönüşümleri
    • 1960-1980 arası Türkiye'nin yaşadığı toplumsal hareketlenme, sol popülizmin örneklerini Yeşilçam'da görmemizi sağlar ve Yeşilçam'ın temsillerini dönüştürür.
    • Bu dönemin Yeşilçam'da popüler filmlerin radikal potansiyel taşıyan bileşenlerinin perdeye nüfuz ettiğini görürüz; yoksulluk, fabrikalar, işçiler, grevler, toplumsal eylemler, gecekondular, kenar mahalleler ve şehrin caddeleri imge ve ses repertuarının bir parçası haline gelir.
    • Yeşilçam'ın içinde üretilip sadece politik ayarlarını değil, etik ve estetik ayarlarını dönüştüren filmler de vardır; örneğin "Vesikalı Yardım", "Sevmek Zamanı", "Kuyu", "Umut", "Gelin Mutfaat", "Yol" ve "Şerif Gören" gibi filmler bu kategoride düşünülebilir.
    31:25Yeşilçam'ın Yekpare Olmayan Yapısı
    • 1970'lerin Yeşilçam'ında muhafazakar popizm temsilleri kendilerini yenileyerek özneleri çağırmıştır.
    • Erkek filmlerinde şehrin, kadının ve fabrikaların yarattığı tehditkarlığı alt eden kurtarıcı babalar, bireysel imtiyazlara sahip kahramanlar olarak yer almıştır.
    • Radikal popülist filmlerin aksine, bu kahramanlar çoğunlukla zengin, güçlü Türk erkekler olup, ötekinin aldığı zevkleri onların yokluğunda kafayı bozmuş, etrafa saldırıp düzen tesis eden figürlerdir.
    32:201980'lerde Coğrafyanın Değişimi
    • Coğrafyayı, memleketi bir bütün olarak tahayyül etmenin yerini, bütünleştirilemeyen parçalar ve huzursuz eden unsurlar almaya başlamıştır.
    • 1980'lere doğru coğrafyanın içindeki kat yerleri açılmış, sınırlar, gerilimler ve kaçış çizgileri yüzeyin üzerinde görünür kılınmaya başlamıştır.
    • Türkiye sinemasında gelecek ile geçmiş arasında bir geçiş ya da başkalaşım çizgisi oluşmuş, doğrusal ve ilerlemeci anlayış milli kıyafet çıkarılmıştır.
    33:37Sinemanın Ayna Olarak Rolü
    • Sinemanın gezen bir ayna olduğu söylenmiştir; gerçekliği yansıtan değil, onun nasıl görüleceğini söyleyen konuşkan bir ayna.
    • Yeşilçam'ın cinselliği düzenleyen aynasının 1980'lerle birlikte çatladığı söylenebilir.
    • Bu çatlama, Türkiye'de kadın hareketinin güçlendiği, cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddete karşı sesinin yükseldiği bir döneme denk düşmektedir.
    34:141980'lerde Kadın Temalı Filmler
    • "Adı Vasfiye", "Mine", "Teyzem Matrifin", "Yudum Sevgi", "Asılacak Kadın", "Kupa Kızı" ve "Benim Sinemalarım" gibi filmler bu dönemde öne çıkmıştır.
    • Asuman Sümer, "Adı Vasfiye" filmi yalnızca kendi kurmacalığının değil, patriyarkal bakış ve temsili rejimi ile suç ortaklığında farkında olan bir metin biçiminde yorumlamıştır.
    • Asu Aksu ve Robbins, 1980'lerle birlikte ortaya çıkan sinemayı ekberleşmeye ve sığ bir ulusal kültür hayaline alternatif bir çoğullaşma içerir şeklinde yorumlamışlardır.
    35:291990'ların Sinemasının Özellikleri
    • 1990'ların ortalarından itibaren Türkiye sineması, ses ve bakış perdesini çoğulaştıran, coğrafya ve ulusal benliğe gömülü, inkar edilmiş maziyi araştıran bir dönem başlamıştır.
    • Türkiye sinemasının son otuz yıllık döneminin en dikkate değer yanlarından biri, içeri-dışarı, ben-öteki, ev-dışarısı, geçmiş-şimdi, uzak-yakın gibi toplumsal, bedensel, dilsel sınırlar üzerine düşünmedir.
    • Bu dönemde "Anayurt Oteli", "Masumiyet", "Draveşata", "Mayıs Sıkıntısı", "Pandora'nın Kutusu", "Hayat Var", "Güneşe Yolculuk" gibi filmler, gerçekliğimizin nasıl kurulduğu ve gerçekliğin her zaman kurmacayla örülüyor oluşu sorularını ele almıştır.
    38:33Yeni Dalga Türkiye Sineması
    • Bu döneme "Yeni Dalga Türkiye Sineması" adı verilebilir ve ahlaki evrenden etik evrene geçiş olarak adlandırılabilir.
    • Yeni sinemada anlatı sürekliliğinin kırılışı ve çok katmanlılık çarpılarak katlanmış bir deste gibi bükülmüş bir gerçeklik anlayışı düşünülmeye başlanmıştır.
    • Bu dönemde perdeye nüfuz eden bakış, hetero-patriyarkay kültürel gerçekliğin yırtılmasına imkan vermiş, ses perdesi Kürtçe, Ermenice, Rumca, Hemşince ile çoğullanmıştır.
    40:10Türkiye Sinemasının Son Dönemi
    • Geçtiğimiz otuz yılda Türkiye sineması kurmaca, hafıza ve politika arasında kendine özgü bir birliktelik üretmiştir.
    • Güçlü bir kayıp ve duygusunun hakim olduğu, kaybın ne olduğunu dalanınca anan filmler üretilmiştir.
    • Türkiye'nin sinemacıları iktidarın kurmacaya muhtaçlığını, gerçekliğimizin kurmacayla ölüyor oluşunu fark etmiş, sembolik bir baba arayışında olmayan kurmacalarla birlikte yaşam nedir sorularını sormaya devam etmektedir.

    Yanıtı değerlendir

  • Yazeka sinir ağı makaleleri veya videoları özetliyor