Yapay zekadan makale özeti
- Kısa
- Ayrıntılı
- Bu video, Akın Altan'ın seslendirdiği bir monolog formatında, harp malulü Oliver Goldsmith'in hayat hikayesini anlatıyor.
- Video, dünyanın yarısının diğer yarısının nasıl yaşadığından habersiz olduğu gözlemiyle başlayıp, Goldsmith'in çocukluğundan başlayarak yaşadığı zorlukları kronolojik olarak anlatıyor. İlk bölümde babasının ölümü, kilise okulundan bakımevine gönderilmesi, çeşitli işlerde çalışması ve askerlik deneyimleri ele alınırken, ikinci bölümde Lostromo adlı korsan gemisinde çalışması, Fransızlar tarafından ele geçirilmesi ve Dorset adlı korsan gemisine yakalanması anlatılıyor.
- Hikaye, Goldsmith'in Pompador adlı Fransız gemisiyle yaşanan çatışma sonucunda sol elinin dört parmağını ve bir bacağını kaybetmesiyle devam ediyor ve İngiltere'yi ve hürriyetini sevdiğini ifade ederek sona eriyor.
- Dünyanın Yarısının Acıları
- Dünyanın yarısının öbür yarısının nasıl yaşadığından habersiz olduğu gözlemlenir.
- Seçkinlerin bahtsızlıkları süslü sözlerle anlatılır ve dünya alem bu acı çeken soyluları seyreylemeye çağırılır.
- Seçkinler, facianın baskısı altında daha pek çok kişinin acılarını paylaştıklarını ayırdıkları için kendilerine duyulan hayranlık ve merhametle teselli bulurlar.
- 00:39Gerçek Yücelik
- Bütün dünyanın gözü üstünüzde iken bahtsızlıklara cesaretle dayanmakta bir yücelik yoktur, insanlar böyle durumlarda sırf gösteriş için bile cesurca davranırlar.
- Kimse farkında değilken bile güçlüğe göğüs gerebilen, yüreklendirecek arkadaşları, acıyacak dostları olmamasına karşın ya da bahtsızlıklarını hafifletecek en küçük bir umudu yokken bile sakin kalabilen ve umursamayan gerçekten yücedir.
- İster köylü, ister saraylı olsun, hayranlığı hak eder, örnek alınmalı ve saygı duyulmalıdır.
- 01:15Yoksulların Acıları
- Seçkinlerin en küçük sıkıntıları için bir bardak suda fırtına koparılmasına, acılarının en tunturaklı sözlerle bir faciaya dönüştürülmesine karşın, yoksulların çektikleri tümden göz ardı edilir.
- Oysa alt tabakalardan insanların bazılarının bir günde yaşadığı güçlükler, soyluların tüm yaşamları boyunca çektikleri acılardan daha fazladır.
- Sefilleri yaşayan denizcilerimiz ve askerlerimizin söylenip sızlanmadan, Tanrı'ya yanıp yakılmadan ya da yürekliliklerini yoldaşlarının gözüne sokmaya kalkışmadan katlandıkları zorluklar hayal bile edilemez.
- 01:56Seçkinlerin ve Yoksulların Karşılaştırması
- Dünyanın belirli bir yerine gitmeyi aptalca mutluluk sayan ve oralara gidememeyi felaketlerin en büyüğü olarak gören Ovidius, Cicero ya da Robut'in bahtsızlıklarından ve karşılaştıkları zorluklardan yakınmalarını okurken nasıl içerlerim bilemezsiniz.
- Onların sıkıntıları, büyük güçlükler yaşayan yoksulların pek çoğunun bütün bunlara her gün hiç sızlanmadan katlanmaları ile kıyaslandığında olsa olsa bir zevk olarak görülebilir.
- Yiyorlar, içiyorlar ve yatıp uyuyorlardı, kendilerine bakacak köleleri vardı ve geçim sıkıntısı çekmiyorlardı, oysa pek çok insan kendilerine destek olacak ya da yardım eli uzatacak bir dosttan, dahası kışın soğuğundan korunacak bir barınaktan bile yoksun yaşayıp gider.
- 02:41Bahriyeli Delikanlıyla Karşılaşma
- Bu düşünceler, birkaç gün önce çocukluğundan tanıdığım yoksul bir delikanlıya rastlantı sonucu karşılaşmam dan sonra aklıma düştü.
- Sırtında bir bahriyeli ceketi, tahta bir bacakla şehrin dış kapılarından birinde dileniyordu.
- Onu memleketten dürüst ve çalışkan biri olarak tanıdığım için bu duruma nasıl düştüğünü çok merak ettim ve ona uygun bir şeyler verdikten sonra başından neler geçtiğini, bu felakete nasıl sürüklendiğini öğrenmek istedim.
- 03:24Bahriyeli Delikanlının Hikayesi
- Bahriyeli giysileri içindeki asker, sakat kalmış olmasına karşın kafasını kaşıyıp koltuk değneğine dayandıktan sonra isteğimi yerine getirmek için kendine çeki düzen verdi ve başladığı öyküsünü anlatmaya başladı.
- Başıma gelenlerin başkalarının bahtsızlıklarından daha büyük olduğunu söylemem doğru olmaz efendim, çünkü bir bacağımı kaybetmiş ve dilenmek zorunda kalmış olmamı bir yana bırakırsak, Tanrı'ya şükürler olsun ki yakınacak başka bir neden bulamıyorum da ondan.
- Söz misali bizim olayda bir Tips adında bir çocuk vardı, iki bacağını birden kaybetti ve üstelik bir de gözünden oldu, ama çok şükür benim halim o kadar feci sayılmaz.
- 03:51Çocukluk ve Gençlik Dönemi
- Şurada doğmuşum, babam ırgatlık yapardı, ben beş yaşındayken babam ölünce beni kilise okuluna verdiler.
- Babam gezginci bir adam olduğundan cemaat benim hangi kilisenin bölgesine bağlı olduğuma, hatta nerede doğduğuma bile karar veremedi, onun için de başka bir bölgeye gönderdiler beni, oradan da bir başka bölgeye.
- Kafamda bilim adamı olmak vardı, en azından doğru dürüst okuma yazma öğrenmeye kararlıydım, ama elim çekiç tutmaya başlar başlamaz bakımevinin müdürü beni işe koştu.
- 04:35Bakımevi ve Çiftçi Dönemi
- Orada beş yıl rahat bir hayat yaşadım, günde yalnızca on saat çekiç sallıyordum, çalışmamın karşılığında da yiyeceğim içeceğim sağlanıyordu, gerçi dışarıya çıkmama izin verilmiyordu.
- Kaçarım diye korkuyorlarmış ama ne çıkar, tekmil bakımevi hatta kapının önündeki tüm avlu benimdi, bu da bana yetiyordu.
- Daha sonra beni bir çiftçinin yanına verdiler, orada sabahın köründen akşamın gecene kadar çalışıyordum, ama karnımı doyurabildiğim için yaptığım işten de şikayetçi değildim.
- 05:04Yolculuk ve Tutuklanma
- Gel gör ki adam ölünce bir yerlerden ekmeğimi kazanmam gerekti, ben de yollara düşüp rızkımı aramaya karar verdim, böylece vurdum yollara, o kapı senin, bu kapı benim, dolaştım, iş bulunca çalıştım, iş bulamayınca aç kaldım.
- Sonra bir gün bir sulh hakimine ait bir otlakta yürüyordum ki bir de baktım tavşanın teki patikaya çıkmış, karşıdan karşıya geçiyor, tam önümde şeytan dürtmüş olacak, sopamı sallayıverdim, sonuç malum, tavşan cartayı çekiverdi, tam almış götürüyordum ki hakim efendi bizzat karşıma dikilmesin mi?
- Ne kaçak avlandığım kaldı, ne haydutluğum, yakama yapıştığı gibi tekmil tercümeyi, halimi sorgu sual etti, hazretin ayaklarına kapanıp beni bağışlaması için yalvar yakar oldum ve başladım soyumu, sopumu, başımdan ne geçtiyse anlatmaya.
- 05:58Mahkeme ve Sürgün
- Her şeyi bir bir hem de dosdoğru anlattımsa da hakimi bir türlü inandıramadım, sonunda mahkemeye çıkarıp fukaralıktan suçlu bulundum.
- Serserilikten sürgün edilmek üzere Londra'ya, New Gate'e gönderildim, insanlar hapis yatmaktan sızlanıp yakınabilirler ama ben kendi payıma Newgate'in hayatım boyunca bulunduğum en yaşanılır yer olduğunu söyleyebilirim.
- Bir kere tıka basa yiyordum, üstelik yan gelip yatıyordum, böyle bir hayat sittin sene sürüp gidemezdi elbet, beş ay olmamıştı ki beni hapisten aldılar, ikiyüz kişiyle birlikte bir gemiye koyup sömürgelerdeki büyük çiftliklere gönderdiler.
- 06:41Sömürge ve İngiltere Dönemi
- Hepimizi geminin ambarına tıktıkları için yolculuk dayanılmazdı, yüzümüzden fazlası havasızlıktan öldü, Tanrı bilir, sağ kalanların da bir ayağı çukurdaydı.
- Karaya çıkınca büyük çiftlik sahiplerine satıldık, yedi yıldan fazla bir zaman it gibi çalıştım, orada mürekkep yalamışlığım olmadığından zencilerle birlikte çalıştırdılar beni, cezamı tamamlayıncaya kadar ellerim nasır bağladı.
- Cezam bitip de salıverilince memleketin yolunu tuttum, sevgili İngiltere'ye varınca dünyalar benim oldu çünkü vatanımı çok seviyordum, yine de bir kere daha serserilikten mahkemeye çıkarılırım korkusuyla kendimi kırlara vurmaya çekindim, şehre takılmayı yeğledim.
- 07:24Askerlik ve Yaralanma
- Bulabildikçe ufak tefek işlerde çalıştım, bir süredir hayatımdan çok memnundum ki, bir akşam işten eve dönerken iki adam üstüme atlayıp beni yere serdiler, sonra da ayağa kalkmamı istediler, meğer orduya zorla adam topluyorlarmış.
- Hakimin karşısına çıkarıldım ve kim olduğumu, nereden gelip nereye gittiğimi doğru dürüst açıklayamadığım için bir seçim yapmak zorunda bırakıldım, ya bir savaş gemisine gönderilecektim ya da askere yazılacaktım, ben ikincisini seçtim ve beyefendilere yaraşır.
- Bu görevde Flandre'de iki sefere katıldım, Valve, Fontane'da çarpıştım ve sadece bir kez göğsümden tam şuramdan yaralandım, ama alayımızın hekimi çabucak iyileştirdi beni, barış gelince beni terhis ettiler ama göğsümdeki yara zaman zaman sıkıntı verdiğinden çalışmakta zorluk çekiyordum.
- 08:16Doğu Hindistan Kumpanyası ve Son Dönem
- Onun için Doğu Hindistan Kumpanyası ile iş yapan bir adamın yanına girdim, Fransızlara karşı tam altı meydan muharebesi'ne girmiştim, hiç kuşkum yok, okumam yazmam olsaydı bizim yüzbaşı beni onbaşı yapardı, ama terfi alacak kadar kısmetli değildim.
- Çok geçmeden hastalandım ve cebimde kırk sterlinle yeniden memleketin yolunu tuttum.
- 08:36Denizcilik Hayalleri ve Fransızların Ele Geçişi
- Konuşmacı, yeni başlayan savaşta karaya ayak basıp para kazanmayı hayal ediyordu ancak hükümet asker aradığı için bahriyeye yazdırıldı.
- Denizcilikten anlamadığını ancak kırk sterlinin cebinde olduğunu ve bu sayede kendini avutabildiğini belirtiyor.
- Fransızlar gemisini ele geçirdiğinde parası gitti ve tayfaları Brest'e götürüldü, çoğu öldü ancak konuşmacı deniz kaşarlanmış olduğu için kurtuldu.
- 09:34Fransız Nöbetçisini Öldürme Planı
- Bir gece Lostrom, konuşmacıyı uyandırıp Fransız nöbetçinin beynini dağıtmaya davet etti.
- Fransızlardan nefret ettiğini, çünkü hepsinin köle ruhlu olduğunu ve tahta ayakkabılar giydiğini söylüyor.
- Silahları olmadan iki nöbetçinin durduğu kapıya vardıklarında üstlerine atlayıp silahlarını kapıp yere serdiler.
- 10:30Korsanlık ve Çatışma
- Ele geçirdikleri tekneyle limandan çıktılar ancak üç gün sonra hükümete çalışan Dorset adlı korsan gemisine yakalandılar.
- Üç gün sonra Fransız hükümeti adına korsanlık yapan Kırk Toplu Pompador adlı gemiyle karşılaştılar.
- Çarpışma üç saat sürdü ve zafere ulaşamadan tüm adamlarını kaybettiler.
- 11:25Yaralanma ve Sonuç
- Çatışmada iki yerinden yaralandı, sol elinin dört parmağını kaybetti ve bir bacağını gülle kopardı.
- Hükümetin izniyle korsanlık yapan bir gemide değil, kralın gemisinde olsaydı giyim ve bakım hakkı kazanacaktı.
- Konuşmacı, hürriyet ve İngiltere'yi her zaman seveceğini söyleyerek topallaya topallaya yürüdü gitti.